nazlitoac.blogspot.com

30 Kasım 2021 Salı

Amasya Gezi Notlarım

Şehzadeler Şehri AMASYA 

Efendim; Amasya gezimin fotoğraf ve yorumlarına geçmeden önce tarihinden kısaca bahsetmek istiyorum. 

Karadeniz Bölgesi'nde olsa da İç Anadolu'ya daha yakın olan Amasya'nın ilk adı Hitit kaynaklarına göre " Hakmiş " , Mitridates Krallığı Dönemi'ndeki adı ise " Amasseia " imiş.

Amasya'da doğan dünyanın ilk coğrafyacısı Strabon'a göre de kenti ilk kez Amazon kraliçesi Amasis kurmuş. Amasis şehre " Amasis Şehri " anlamına gelen " Amaseia " adını vermiş.

Milli Mücadele'nin temellerinin atıldığı Kurtuluş Savaşı'nın ilk önemli adımını teşkil eden Amasya Genelgesi'nin 22 Haziran 1919'da okunduğu şehir, 7000 yılın üzerindeki tarihi boyunca sanatkarlar, şairler ve bilim insanları yetiştirmiş.

Anadolu'nun en eski yerleşimlerinden biri olan Amasya'da nereyi kazarsanız kazıyın her taşın altından tarih çıkacak kadar muazzam bir kent.

Amasya'nın nesi ünlü diye soranlara, hep elması denmiştir. Bir tarafı yeşil, bir tarafı kırmızı olan misket elmalara, boğazın esintisi ayrı bir tat veriyormuş. Her yıl haziran ayında kiraz festivali de yapılıyormuş.  

Osmanlı şehzadelerinin eğitim gördüğü şehre gelirseniz köprülerin altında akan Yeşilırmak kıyısı boyunca sıralanan tarihi konakları ve şehzade heykellerin arasında tertemiz havayı ciğerlerinize çekerek keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz.

1- Borabay Gölü 

Borabay Gölü - Boraboy - Taşova

Doğal bir set gölü olan Borabay Gölü, küçük bir akarsuyun etraftan gelen yıkıntılarla tıkanması sonucu oluşmuş. Bakanlar Kurulu'nca Turizm Merkezi olarak ilan edilen gölün uzunluğu 900 metre, genişliği 300 metre ve derinliği de 25 metreymiş.
Ağaçların gölgesi suya yansıdığından " Aynalı Göl " de diyorlarmış buraya. Tabanından kaynayan ve derelerden akan suyla beslenen gölde avlanmak yasakmış. 

Tüm ihtiyacınızın karşılanacağı şekilde dizayn edilmiş belediyeye ait eski ve yeni bungalov evler de var göl kenarında. Ya da çadır için ayrılmış alanlarda kamp da yapabilirsiniz.
Burada kalmaya ya da günübirlik gelmeyi isterseniz aç kalmazsınız. Belediyenin açmış olduğu göl kenarındaki kafeteryasında çay-kahve içip yemek yiyebilirsiniz. Fiyatları gayet uygun. Biz 2019 yılında gittiğimizde çay 2 lira, Türk kahvesi 7 liraydı. Ayrıca 5 km. ötede bulunan Boraboy Köyü'ndeki marketlerden alışveriş de yapabilirsiniz.  

Gölün etrafını yürümeniz en fazla yarım saatinizi alır. Kaliteli oksijeni ve görsel şölen sunan burayı tarif etmem sanırım çok zor. Ama hayal etmek ise sınırsız. Bungalov evde kalıp, hergün doğal ormanda yürüyüşe çıkmayı kim istemez... İnsan ömrüne ömür katar, öyle değil mi...

İnsanın içini huzurla dolduran göle gelirseniz kuş cıvıltıları eşliğinde piknik yapabilir, atmosferi büyüleyici manzara karşısında banklarda oturup tüm stresinizi atabilirsiniz.

Vadi içindeki 1050 rakımlı gölü çevreleyen kayın, sedir, kestane ve sarıçam ağaçları altında bir alçalıp bir yükselerek toprak patika yolda yürüdüğünüzde değişik açılardan fotoğraf çekebilirsiniz.

2 - Mustafa Bey Hamamı 

Mustafa Bey Hamamı 
   
Geldik Amasya şehir merkezine. Şehrin merkezinde bulunan hamam, Yörgüç Paşazade Mustafa Bey tarafından 1436 yılında yaptırılmış. Kubbeli ve kare planlı hamamın yapımında moloz taş ve tuğla kullanılmış. 

3 - Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi 

Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi - Bimarhane ( Darüşşifa )

İlhanlı Hükümdarı Sultan Mehmet Olcaytu ve eşi Uduz Hatun adına Anber Bin Abdullah tarafından 1308-1309 yıllarında yaptırılmış.

İlhanlı döneminden günümüze ulaşan tek eser olma özelliği bulunan Bimarhane, Anadolu'da müzik ve su sesiyle tedavi yapılan ilk hastane olarak biliniyor.

Müzede, tedavilerde kullanılan bitkilerden cerrahi aletlere, tedavi yöntemlerinde kullanılan müzik aletlerden balmumu heykellerle hastaların iyileştirilmeye çalışıldığı canlandırmalara kadar bir çok eser görebilirsiniz.

O güne kadar bir çok tarihsel yapı gördüm ama bu eserin etkileyicisine ilk kez şahit oldum. Özellikle yapının ön cephesi sanatsal bakımından muazzam güzellikteydi. Fotoğrafı büyütüp bakarsanız kapı kilit taşında diz çökmüş insan kabartması ve ters dönmüş sütun başlıkları ile kesme taşlardan örülmüş silindir şeklindeki dayanaklar, geçmişten gelen en güzel eserlerin başında geliyor bence. 

Sabuncuoğlu Şerefeddin Büstü ( 1386 - 1470 )

Fatih Sultan Mehmet döneminin en ünlü hekim ve cerrahlarından biri olan Sabuncuoğlu Şerefeddin, 14 yıl boyunca Bimarhane'de çalışmış. En önemli özelliklerinden biri değişik deneyleri çeşitli hayvanlar üzerinde yaparak bilimsel sonuçlar elde etmesiymiş. Aynı zamanda ilk Türkçe cerrahi eserin de sahibiymiş.

Bazı deneyleri kendi üzerinde de denemiş. Örneğin, o yıllarda bölgede yılan zehirlenmeleri oldukça fazlaymış. Bir panzehirin etkisini denemek için önce o panzehiri içmiş, ardından bir parmağını yılana ısırtmış. Ne parmağı şişmiş ne de vücudunda bir değişiklik olmuş. İnanın, hem hayran oldum hem de cesaretine şaşıp kaldım. 

Bimarhane'ye gelirseniz çeşitli bitkilerin olduğu küçük ve şirin bahçe içinde ünlü hekimin bu büstüyle karşılaşırsınız. Ben beğendim, bahçeye de yakışmış. 

4 - Amasya Yalı Boyu Evleri 

Amasya Yalı Boyu Evleri

Yeşilırmak kenarında, Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan evler, tarihi sur duvarları üzerine bitişik, bodrum üzeri ya tek kat ya da iki katlı olarak inşa edilmiş. 

Amasya'nın tarihsel yolculuğuna yakışır şekilde görünümü muhteşem olan evlere ve Harşena Dağı'na karşı Şehzadeler Yolu'nda yürüyüp banklarda ya da kafelerinde dinlenebilirsiniz.

5 - Hükümet Köprüsü 

Hükümet Köprüsü ( Helkıs Köprüsü ) 

Osmanlı zamanlarında bir kaç kez onarılarak kullanılan köprü, Roma Dönemi'nde ilk yapıldığında ahşaptanmış. İç Kale'nin Helkıs Kapısı'na yakınlığından dolayı bu isimle de anılıyormuş. Bir ucunda saat kulesinin yer aldığı köprü, 1938 yılında yıktırılıp, 1940'da bu kez betondan yapılmış.

6 - Hükümet Konağı 
 
Hükümet Konağı

Amasya'nın merkezinde yer alan kamu binasının arşivlerine göre ilk belge 1848 yılına aitmiş. Belgeye göre harap durumdaki hükümet konağının mevcut olduğu belirtilmiş. Fakat ne zaman yıkıldığına dair bir bilgi bulunmamış. Yeni bir konak inşasına ait diğer belge ise Mutasarrıf Ziya Paşa dönemindeki 1864 tarihliymiş. Ahşap malzemeyle inşa edilen konak, 1946 yılındaki yangında tamamen harabaye dönmüş. Bunun üzerine daha büyük olan şimdiki konak inşa edilmiş. 

Bodrum üzeri iki katlı ve uzun dikdörtgen planlı konağın cephesinin tamamında kesme taş malzemeleri kullanılmış. Konak, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararıyla koruma altına alınmış.

Mustafa Kemal Paşa'nın 12 Haziran 1919'da bağımsızlık meşalesini yakmak için Amasya'ya geldiği günün akşamında, Hükümet Konağı'nda Amasyalılar'a hitaben bir konuşma yapmıştır. 

7 - Amasya Saat Kulesi 

Amasya Saat Kulesi 

Şehrin merkezinde, Hükümet Köprüsü'nün başında bulunan saat kulesi, ilk kez 1865 yılında Amasya Valisi Ziya Paşa tarafından yaptırılmış. Zamanla hasar gördüğü için yıktırılıp yeniden inşa edilmiş.  

Yeşilırmak kenarında hoş bir görüntüsü olan kulenin orjinali keşke günümüze kadar kalabilseydi.

8 - Şehzadeler Müzesi 

Şehzadeler Müzesi 

Alçak Köprü'nün ayağında yer alan bina, 1800'lü yıllarda Yalıboyu'nun eski sur duvarları üzerine iki katlı ahşap olarak inşa edilmiş. 1986 yılında yıktırıp, 2007 yılında Amasya Valiliği tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. 2008'den beri de müze olarak kullanılıyormuş. 

9 - Hazeranlar Konağı ve Etnografya Müzesi 

Hazeranlar Konağı ve Etnografya Müzesi  

Geleneksel Osmanlı mimarisine en güzel örneklerinden diyebileceğim konak, bana göre yalı evlerin içinde en dikkat çekici olanıydı.

1865 yılında Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa'nın defterdarı Hasan Talat Efendi tarafından, sur duvarları üzerine ahşap kalaslarla bindirme tekniğiyle yapılmış. 

Uzun yıllar Hazeran Hanım'ın yaşamasından dolayı " Hazeranlar "  adını almış. 1984 yılında etnografik eserlerin sergilendiği bir müze-ev olarak da ziyarete açılmış. 

10 - Alçak Köprü 

Alçak Köprü

Roma Dönemi'nde, Amasya Kalesi'nden karşı mahallelere geçişi sağlansın diye yapılan köprü, nehir yatağının yükselmesi sonucu kemerleri aşağıda kaldığından, Amasya Valisi Ziya Paşa, 1865 yılında köprü kemerleri üzerine ayaklar inşa etmiş. Bu köprü de uzun ömürlü olmayınca 1881'deki taşkında yine yıkılmış. Mutasarrıf Atıf Bey, kullanılmayan bir kilisenin taşlarından, eski kemerlerin üzerine ahşap köprüden daha sağlamını yaptırmış ve günümüze kadar gelmiş. 

11 - Hatuniye Külliyesi 

Hatuniye Külliyesi 

Şehrin merkezinde ve Yeşilırmak'ın kıyısında Kral Kaya Mezarları'yla hoş bir görüntüsü olan külliye, cami, hamam ve sübyan mektebinden oluşuyor. 

1510 yılında Sultan ll. Bayezid'in eşi ve Şehzade Ahmet'in annesi Bülbül Hatun tarafından moloz taştan inşa edilmiş. 

Kare planlı, fenerli bir kubbe ile örtülü Yıldız Hamam ( soldaki yapı ); Çukur Hamam ya da Hatuniye Hamamı olarak da biliniyormuş. 

12 - Magdinus Köprüsü 

Magdinus Köprüsü  

Güneşin altında parıldayan şehrin köprüsünün, halk arasında Madenüs ve Maydonoz diye isimleri de varmış. İlk hali ahşaptanmış. Bir çok sellerden zarar görmüş ve 1968 yılındaki taşkında yıkılmış. Beton ayaklı ve demir gövdeli köprü, 2011 yılında restorasyonu yeniden yapılmış. 

Maydonoz ismi niye konmuş diye soracak olursanız, yıllar önce yıkılmak üzere olan köprünün onarımı için, maydanoz satan Fatma Hanım bağışta bulunmuş. Halk arasında ismi Maydonoz olmuş. 

13 - Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları 

Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları 

Helenistik Dönem'de, M.Ö. 302'den M.Ö. 26'ya kadar Amasya'yı başkent olarak kullanan Pontus Kralları için Harşena Dağı eteklerine kalker kayalara oyularak yapılmış mezarlardır. 
Şehre hakim konumda olan Kral Kaya Mezarları, Unesco tarafından 2015 yılında Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınmış. 

Yeşilırmak boyunca irili-ufaklı 21 adet mezar biliniyormuş ama bunlardan bir kaçı günümüze kadar gelebilmiş. Yeşilırmak'tan yaklaşık 100 metre kadar yükseklikteki tepede yer alan mezarlar, bazı dönemlerde hapishane olarak kullanılmış. 1075'de Amasya'yı fetheden Melik Ahmed Danişmend Gazi, mezarların içindeki gömüleri kaldırtmış. 

Burası Kral Kaya Mezarları'nın duvarlarından biri...Bu kareyi paylaşıp paylaşmamayı epey düşündüm durdum. Bir tek bu duvar böyle tahribata uğramamış ki, diğer duvarlarda da vardı yazılar. Nasıl bir zihniyet, nasıl bir düşüncesizlik, yazıklar olsun. Git, evinin duvarına yaz, ne yazacaksan. 

Kral Kaya Mezarları'na, fazla dik olmayan ahşap merdiven ve kayalara oyularak yapılmış yolla çıkılıyor. 2019 yılında gittiğimizde giriş ücreti olarak 5 lira vermiştik. Çıkarken ve inerken dikkatli olmanızda fayda var. Zira merdivenlerin bir kaç yerinde gördüğüm kırık basamaklarda ayağınızı burkabilirsiniz.

Kaya mezarlarının olduğu yerdeyken yüzünüzü sağa döndüğünüzde manzaranız bu olacaktır. Bir yanda Yeşilırmak, bir yanda eski ve yeni yapılar, bir yanda tren yolu ve yeşil alan...Görüntüsünün insana melankolik bir his bırakmasıyla gördüğüm en güzel şehir manzaralarından biri...Amasya'yı tepeden görmek istiyorsanız kesinlikle anıt mezarlara çıkın derim. 

Amasya'nın fethedilmesi hep zor oluyormuş. Şehre giriş sadece Yeşilırmak'ın iki boğazının kenarında olduğundan, ırmak tarafı kapatılınca şehir neredeyse ulaşılmaz olurmuş. O nedenle Osmanlı şehzadeleri burada yetişmiş. 

Üç Kral Kaya Mezarları'nın olduğu yerde çektim bu kareyi. Kızlar Sarayı ören yerinin üzerinde bulunan Osmanlı hamamıyla dağların arasında nazlı-nazlı akan Yeşilırmak ile bütünleşen şehir, insana hayranlık uyandırıyor.

14 - Gümüşlü Camii 

Gümüşlü Camii

Yavuz Selim Meydanı'nda yükselen cami, İlhanlılar Dönemi'nde Gümüşlüzade Taceddin Mahmut Çelebi tarafından 1326 yılında yaptırılmış. Geçirdiği depremler sonrası bir kaç kez onarımı yapılan cami, kare planlı, kesme taştan ve ahşap çatısıyla dikkat çekici bir görünüme sahip. 

15 - Bedesten Kapalı Çarşı ve Burmalı Minare Camii 

Bedesten Kapalı Çarşı ( öndeki ) ve Burmalı Minare Camii ( arkadaki ) 

Amasya Bedesteni, ll. Bayezid'in kapı ağalarından Hüseyin Ağa tarafından 1483 yılında, vakıflarına gelir sağlamak amacıyla inşa edilmiş. Yıllar içinde harap olan ve sadece beden duvarları sağlam kalan bedesten, 1971 yılında yapılan restorasyonla günümüze kadar gelmiş. 

Bana göre en ilginç minarelerden biri diyebileceğim Burmalı Minare Camii ise 1242 yılında Selçuklular tarafından yapılmış. 1730 yılında ise Hacı Ahmet Efendi tarafından güçlü taşlarla yeniden yapılmış. Dönerek minarenin etrafını dolanan yivlerin oluşturduğu yapıya Burmalı Minare Camii denmiş. 

Alçak Köprü geçişimizde çektim bu kareyi. Gelinle damat burada çekim yapıyorlardı. Fotoğraf için stüdyolara gitmeye gerek yok ki. Gel köprülerden birine, en güzel manzaraya dön, fotoğrafın olsun. Dayanamayıp bir poz da ben yakaladım. 😊

16 - Amasya ll. Bayezid Camii 

Amasya ll. Bayezid Camii

Sultan ll. Bayezid adına 1485-1486 yılları arasında, Amasya Valisi Şehzade Ahmet tarafından cami, medrese, türbe, şadırvan, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye olarak yapılmış. Kule şeklinde ve yivli olmak üzere iki minareli camiye, revakları örten kubbelerin içindeki kalem işi süslemeleri ayrı bir güzellik katmış. Mermer sütun ve başlıkları, estetik olarak bakıldığında kubbeyle mükemmel uyum sağlamış.

Mermerden yapılma cümle kapısı, gördüğüm en tarifsiz kapılardan biri...Kapı üstündeki çini yazısıyla ahşap kapıdaki ağaç ve taş işçiliği türünün muazzam örneklerinden...

Camiye gelirseniz hemen girmeyin içeriye. Kapıda durup başınızı kaldırın ve bir an gözlerinizi kapayın. Açtığınızda büyüleyici bir şekilde gizlenmiş baykuş silüetini göreceksiniz. Klasik dönemin motifleriyle bezenmiş caminin taş işçiliğine, inanın hayran kaldım. 

Camiye girdiğimde ilk gözüme çarpan sadeliği oldu. Kapı ve pencere sanat işçiliğine önem verilmişse de iç mekanda sadelik ön plana çıkarılmış. Mermerden yapılma mihrap, minber ve taç kapısıyla kalem işi süslemelerin sadeliği birbirine muazzam uyumlu göründü bana. 

Yaklaşık 6 yüzyıldır külliyeye bekçilik yapan anıtsal çınar ağacı...
Külliyenin inşa edildiği yıllarda cami avlusuna dikilen iki çınar ağacı, birtakım yıldırımlar sonucu oyuklar oluşmasına ve deprem, sel gibi olumsuz doğa olaylarına rağmen zamana meydan okurcasına ayakta dimdik durmaya çalışmış. Amasya'nın simgesi tarihi mekanların yanında ben de varım dercesine toprağa sımsıkı sarılan çınarlar görülmeye değer. 

17 - Amasya Arkeoloji Müzesi 

Amasya Arkeoloji Müzesi 

1925'de kurulan müze, Geç Neolitik, Erken Kalkolitik Çağ'dan Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlı Dönemleri'ne ait 13 ayrı medeniyetin yaklaşık 24.000 eser bir arada sergileniyor.

Müzeye giderseniz öyle üstünkörü bakılarak geçilecek bir yer değil. En az 2 ya da 2,5 saatinizi buraya ayırarak dönemsel eserleri incelemenizi tavsiye ediyorum. 14. yüzyıldan kalma mumyalar, sikkeler, mühürler, el yazmaları, seramik, cam, ziynet, silahlar, heykeller, pişmiş topraktan kaplar gibi eserlerin yanında altın sırma işlemeli kıyafetler ve Hitit Dönemi'ne ait tanrı heykelciği görebilirsiniz.

Müzede en merakla görmeyi istediğim bölüm, mumyalar salonuydu. Mumya görmek için tee Mısır'a gitmeye gerek yok. Dünyada iç organları çıkartılmadan mumyalanan ilk Türk ve Müslüman olan 8 mumya, müze içerisinde özel cam bölmelerde sergileniyor. 

1350 yıllarda, Amasya Valisi İzzettin Pervane'nin isyan edip bağımsızlığını ilan edeceği bilgisini alan İlhanlı Hükümdarı Sultan Mahmud Gazan Han, Vali Pervane ve ailesinin öldürülmesini emrediyor. Bunun üzerine vali, cariyesi ve 4 çocuğu Amasya Kalesi'nde  idam ediliyor. Amasya halkı valiyi çok sevdiğinden cenazeleri mumyalayarak saklıyor.
 Saklanan diğer iki mumya ise 1320'de ölen Anadolu Nazırı İşbuğa Nuyin ve 1297'de ölen Şehzade Cumudar'a aitmiş. 

Müzedeki mumyalar salonuna gelirseniz açıklayıcı bilgilerin olduğu panoları okumadan dönmeyin. Hele ki çocukların gözleri yarı açık oluşu ve ayak kasılması gibi ölüm anında vücutlarının aldığı şekli okuyunca eminim çok etkileneceksiniz. 

Uzmanların incelediğine göre çocuk olan bu mumya ya boğularak ya da asılarak öldürülmüş. Yüzüne bakınca masumiyeti ve yaşama doymamış ifadesini görmemek mümkün değil. Yüreğim parçalanarak baktım. 

Amasya Müzesi'nin Bahçesi  

Bahçe, 14. yüzyıldan kalma mumyaların çıktığı Selçuklu Sultanı l. Mesud'a ait türbeyle birlikte Hitit, Helenistik, Roma, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri'nden kalan lahitler, sütun ve sütun başlıkları, sandukalar ve mezar stelleriyle açık hava müzesine dönüştürülmüş.

18 - Ferhat ile Şirin Bendi 

Ferhat ile Şirin Bendi 

Amasya'ya gelip de Ferhat ile Şirin Bendi'ni görmeden dönülmez dedik ve meşhur ölümsüz aşk hikayesinin geçtiği Amasya şehir merkezine bir kaç km. uzaklıktaki karayolu üzerinde sizi selamlayan Ferhat ile Şirin heykellerinin olduğu yere geldik. 

Kaya kütlesinin alt tarafında bulunan Ferhat Su Kanalı denilen yerde, yaklaşık 150 metre kadar kanal boyunca tek sıra halinde boş-boş yürünüp geri dönülüyor. Bir de epey kalabalık olduğunu düşünün, biri durunca ( özçekim yapanlar ) geride olan herkes durmuş oluyor.

Buraya gelirseniz bendin sol tarafında kafeler, müze, hediyelik eşya satan dükkan ve Amasya Saat Kulesi'nin bir örneği bulunan bakımlı, büyükçe bir bahçe göreceksiniz. Kafesinde elma çayı içmenizi tavsiye ediyorum. Biz 2019 yılında gittiğimizde bir fincan elma çayı 10 liraydı. Kurutulmuş Amasya Elması'yla şekerin harmanlanmış haliyle yapıyorlar çayı. Bu yüzden çayınız şekerli olacaktır.

19 - Amasya Bakla Dolması 

Bakla Dolması 

Amasya'nın en ünlü yemeklerinden bakla dolmasının kesinlikle tadına bakmanızı tavsiye ediyorum. Asma yaprağı içine kuru bakla, yarma, yeşil mercimek, soğan, biber, domates, salça, maydanoz, dereotu ve baharat koyup sarılan dolmalar gerçekten de çok lezzetliydi. Bu karedeki yarım porsiyonu ( 2019 yılında) 10 lira olan dolmalara doymayıp tekrar istediğinizde, önceden tabaklara hazırlanmış porsiyonları hemen servis ediyorlar. 

20 - Amasya Keşkeği 

Keşkek

Buğday, nohut, koyun kuyruğu ve çemenden yapılan keşkek, damak zevkinize uyar mı bilemem ama yine de tadına bakın derim. Nohut ve buğday gayet güzel pişmişti. Bu gördüğünüz yarım porsiyonu ( 2019 yılında) 10 lira...

21 - The Apple Palace Oteli

Gezip görülmeye değer yerlerin bir çoğu şehrin merkezinde olduğundan dolayı Amasya'yı gezmeniz en fazla 2 gününüzü alır. 
Harşena Dağı'na karşı konumda bulunan kaldığımız The Apple Palace Oteli'ni sizlere tavsiye edebilirim. Odalar gayet temiz ve genişti. Biz grup olarak aylar öncesinden rezervasyon yaptığımızdan ve mevsim olarak sezon sonu olduğu için epey ucuza kaldık. 

Otelin bahçesinde sabah erkenden çektim bu kareyi. Gece, ışıldayan şehrin fotoğrafını çekmiştim ama puslu çıkmıştı kareler. Kalenin ve Kaya Mezarları'nın masalımsı ışık düzenlemesini çok beğendim. Vadi içindeki şehrin panoramik görüntüsüyle gece-gündüz ayrı güzellikteki Amasya'yı fırsatınız olursa mutlaka görün. 

Amasya'da gezip gördüğüm yerleri elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Göremediğim yerler de oldu tabii. Mesela programda olduğu halde zaman kalmadığı için Amasya Kalesi'ne çıkamadık. Aynalı Mağara ve Yedi Kuğular Kuş Cenneti'ni de görmeyi isterdim. Neyse, bunları aklımın bir köşesine not ettim. Umarım ve istiyorum ki bir daha gideyim Amasya'ya.
Bir sonraki gezimde görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. 😊


Mağlova Su Kemeri

 Mağlova ( Muallak, Mahleve, Moğolağa, Muğlava ) Su Kemeri - Sultangazi - İSTANBUL

Mağlova ( Muallak, Mahleve, Moğolağa, Muğlava )  Su Kemeri - Sultangazi - İSTANBUL 

 1554 - 1563 yılları arasında Mimar Sinan tarafından İstanbul'da Alibey Deresi Vadisi üzerinde inşa edilmiştir. " Kemerlerin Süleymaniyesi " de denir. 1563 yılındaki büyük sel felaketinde zarar gören kemer, yine Mimar Sinan tarafından 1564 yılında onarılmıştır. 
2 katlı kemer, 36 metre yüksekliğinde ve 257 metre uzunluğundadır. Dünya su mimarisinin şaheserlerinden biri olan kemerin alt katında 8 büyük, üst katında da 8 küçük gözü bulunmaktadır. Kemer, İstanbul'a su taşımaya devam etmektedir. 
En yakın yerleşim yeri Cebeci Köyü olmasına rağmen biz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 26 Ekim 2019 tarihinde hizmete açmış olduğu Kemerburgaz Kent Ormanı'ndan 10 km.lik yürüyüş yaparak kemere geldik. Biraz zahmetli olsa da orman içinde yapacağınız geziyle bu tarihin görkemli mimarisini görebilirsiniz.  

20 Kasım 2021 Cumartesi

Karacasu-AYDIN

Karacasu " Kırmızı Eller " Sanat Çalıştayı ve Kültür Gezisi 

Derinin, demirin, hamurun, çamurun ve mermerin hayat bulduğu ilçe Karacasu...

İlk adı Yenişehir olan Karacasu, Dandalaz Vadisi'nde, Karıncalı Dağ eteklerinde bulunmaktadır. Başta yazdığım cümle, 6.000 yıllık tarihi olan ilçenin sloganıdır. 1923 yılında Aydın'a bağlanan ilçedeki bu slogana, tarımı da eklemeden geçemeyeceğim. 

Zeytin, nar, elma ve tütünün bolca yetiştiği, yayla özelliklerini gösteren ilçeye gelmek isterseniz Aydın-Denizli karayolu üzerindeki Kuyucak İlçesi'nden ( 28 km. ) saparak Karacasu'ya varıyorsunuz. İlçe yoluna saptığınızda sağlı-sollu çam ve meyve ağaçlarıyla kaplı olduğunu göreceksiniz. 

Karacasu'yu anlatmak elbette bu bir kaç cümleyle olamaz. Aklıma geldikçe çektiğim fotoğraflarımda bilgilerimi, gördüklerimi ve düşüncelerimi kısa notlar halinde yazacağım.  

Ege Sanat Birliği üyesi olarak mutlu ayrıldığım çalıştay ve konukseverliği için Belediye Başkanı Sayın Zeki İnal beye, birliğimizin değerli başkanı Sayın Nurettin Ataman beye, her daim bize yardımcı olan birliğimizin başkan yardımcısı Gül Soyalar hanıma ve Adnan Menderes Üniversitesi Mimari Dekoratif Sanatlar öğrencilerine, Karacasu seramik sanatında öncü olan ve misafirlerin her adımında yanında bulunan Mine Bardak hanıma, belediyede çalışan emekçilere ve adını yazamadığım sanat dostlarıma can-ı gönülden sonsuz teşekkür ediyorum. 

( Kimi arkadaşlarımın fotoğrafını çekmeyi ya unutmuşum ya da puslu çıkmış, af ola. )

Çömlek Atölyeleri

Uzunluğu yaklaşık 150 metre kadar olan tarihi sokakta, karşılıklı bir çok çömlek atölyeleri bulunuyor. Çalıştayımızın ilk günü kortejle çalıştay alanına yürüyüşümüz buradan başladı.

Çömlek Ustası Soner Bey 

Kortej hazırlıklarını yaparken fotoğraf çekimi için girdiğim ilk atölyede, 4 kuşaktır çömlek ustalığı yapan Soner bey, önceki kuşaklardan haberi olmadığını, atölyede değişiklik yapılmadığını, çömlekçilik sanatının bir sonraki kuşaklara aktarılması gerektiğini anlattı. Kendisine anlatımlarından dolayı çok teşekkür ediyorum. 

Çömlek atölyelerinin olduğu alana lokma tatlısı standının kurulmuş olması bizim için sürpriz oldu.  

Seferihisar Bando Takımı 

Bando takımı önde, biz arkada, başladık yürümeye.   

Protokol

Çalıştay alanına gidene kadar bando takımının çaldığı müzik eşliğinde öyle şendik ki, anlatılmaz, yaşanır. Bence bu kortejle bando takımı fikri harika olmuş. İlçe halkından çalıştayı  duymayan kalmamıştır sanırım.

Çalıştay Alanımız 

Bakmayın siz öyle küçük gibi göründüğüne. Bu alanın bir de alt kısmı da var. Burası, resim alanı, alt kısımdaki alanda da çömlek ustaları olacak. 

Malzemeler gelince hemen çalışmaya başladık. Elbette her zaman ki gibi en keyif aldığım anlar çocuk hocalarımla çalıştığım anlardı.  

Sanat dostumuz, birliğimizin değerli üyesi Tijen hanım, kaptırmış kendini testide sanatını konuşturuyor. Enfes bir görüntü...Ellerine, gönlüne sağlık canım arkadaşım...

Ebru sanatının ustası, birliğimizin değerli üyesi Ayşen hanım, sevgili eşime ebru çalışması gösterirken...
" Nazlıcım, suyunu bir gece önce hazırlayacaksın. Dinlendire-dinlendire sevgiyle karıştıracaksın. Aşkla yapacaksın ebru sanatını. " Bu sözlerden sonra ebru sanatının ne kadar zor olduğunu daha iyi anladım. Gönül harika olunca, eserler de harika oluyor. 
( Fotoğraf, sevgili arkadaşım Ayşen hanımdan alınmıştır.)

İşte, sanat budur. Tabloya hayat veren sanat dostum Sevgi hanım, hangi ara başladı, hangi ara bitirdi eserini, hiç anlamadım. Ellerine, emeğine sağlık canım arkadaşım...

Keçe sanatının ustası, birliğimizin değerli üyesi Hatice Merve hanımın el emeği, göz nuru keçeden yapılma ürünleri görülmeye değerdi. 
Kırgız halkının keçe yapımına şahit olduğumdan büyük emek ve zahmetle yapılan küçüklü-büyüklü ürünler, birer sanat eserine dönüşmüş. Ellerinize, emeğinize sağlık Hatice Merve hanım...

Sanat öyle bir şey ki, aynı malzemeyi kullanırsın ama farklı anlatım çıkar ortaya. Boş tuvale hayat verirsin. Verdiğin hayata istediğin şekilde boyarsın. Sanat dostumuz Meryem hanım, ellerinize sağlık, harika bir eser oldu.

Beyin, susuz toprağa benzer. Suladıkça yani okudukça beslenir. Kitap okuyun.
Birliğimizin değerli üyeleri şair, yazar, araştırmacı, ressam Turan bey ve sevgili eşi Ayten hanım...Turan beyin doğal taşlarla yaptığı mozaik eserler bir başka güzellikteydiler.
Kitaplarınızı keyifle okuyacağım Turan bey. 

Birliğimizin değerli üyeleri Atanur ve Erol hocalarım...Aynı çatı altında sanatımızı konuşturmak benim için büyük onurdur.

Son anda fotoğrafını çektiğim ve adını öğrenemediğim sanat dostumuz mermere hayat verirken...

Uluslararası Çömlek Yarışması 

Jüri önünde, çömlek ustalarının belli süre içinde eser üretmelerini heyecanla izledik. Ne desem bilemedim, her bir eser benim gözümde birinci oldu. Emeğinize, ellerinize sağlık ustalarım...

Elbette çocuklar da unutulmadı. Çamur etkinliğinde onları görmenizi çok isterdim. Nasıl ciddi, özgüvenle çamura hayat vermeye çalıştılar, bir bilseniz, harikaydılar.

Gelin Testisi 

Bir çok hikayesi olsa da geleneksel çömlekçilik ile kültürün asırlar önce birleşmesinden doğan Gelin Testisi'nin genel anlamı tek eşliliğin önemi, sevgi, saygı ve bağlılıkmış. 

Çömlek Ustası Serkan Bey 

Atölyesine davet eden Serkan beyle çömlekçiliğin dünü ve bugününü konuştuk. Küçük yaşta babasını kaybeden Serkan bey, çömlekçiliği dedesinden ve dayısından öğrenmiş. 
Karacasu'da çömlekçilik geçmişi antik çağlara kadar dayanmaktaymış. Bunun kanıtı da ilçeye 12 km.lik mesafede bulunan Afrodisias Antik Kenti'ndeki kazılarda çıkan yöreye ait kalıntılarmış.
Çömlek yapmak için civarda bulunan kil, çeşitli aşamalardan geçirilerek üretime hazır hale getiriliyormuş. Bu kilin en büyük özelliği ise renginin koyu ve kırmızı olmasını sağlayan yüksek oranda demir oksit içermesiymiş.
Verdiği bilgiler için Serkan beye çok teşekkür ediyorum. 

İlçe merkezinde, caddenin sokakla kesiştiği köşelerde traktör üzerinde satılan karpuzlar...

Karacasu Etnografya Müzesi 

İlçenin merkezinde bulunan müze, 2007 yılında ziyarete açılmış. Mankenlerle canlandırma yapılarak sergilenenlerin yanısıra el sanatları, deri, seramik ve demir ile ilgili geçmişten günümüze gelen eserlerin bulunduğu müzeyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz. 

Ağaç çömlek açmış.


Çalıştayla kaldığımız pansiyon arasında gidip gelirken hanım ablaları hep görüyordum. Belediye, bazı evlerin önünde otursunlar diye banklar koymuş. Bu uygulamayı çok beğendim. 
Karacasu halkı, yardımsever, güleryüzlü, hoş sohbetli ( bir kere bile olsa bağırdıklarını duymadım.), temiz...Daha ne olsun...Nur yüzlü ablalardan izin istedim, hemen fotoğraflarını çekiverdim.

Ertesi gün olacak olan düğün için hazırlıklara komşular da yardıma gelmiş. Bolca biber, taze fasulye ve sarımsak hangi yemeğe katılacak, meraktayım açıkçası. 

Sabah düğün yemeği hazırdı. Ve masalara servise bile başlanmış.

Masalar henüz dolmadan bir poz çabucak çekebildim. Birazdan yer bulunamayacak kadar masalar dolacak.

Düğün Yemeği

Meraktayım ya, o biber, taze fasulye ve sarımsaklar hangi yemekte, bakınıyorum. Bir de ne göreyim, turşu olmuş. Hayatımda hiç öyle lezzetli ve çabuk yapılan turşu yememiştim. Sordum nasıl yapılıyor diye, ehh az buçuk öğrendim, bakalım yapabilecek miyim...Elbette pilav üstü kuzu etini es geçmeyeceğim. Etin en lezzetlisi diyebilirim. 

Düğün Keşkeği

Yarma buğdayın etle dansını gördünüz mü, işte, bu karedeki sakız gibi uzayan keşkek, budur. Kaseler öyle büyüktü ki, yemek niyetine de yiyebilirsiniz. Ayrıca pişimi çok güzel olmuştu.  
 
Damağa yapışmayan, yumuşacık doğal ekmek 


Yok artık dediğinizi duyar gibiyim. Güneş tepedeyken çektim bu kareyi. Şimdii sıkı durun, nem oranını diyeceğim. % 13...Nem yok ki terleyelim. Tam bana göre hava. Gidin oraya, temiz, mis kokulu sıcak hava sarsın teninizi.  

Ben geldim buraya, hep pide mi yiyeceğim diyenlerdenseniz eğer, size bir alternatif de var elbette. 
Karacasu Kaymakamlığı'nın destekleriyle " Kadınım, Güçlüyüm, Yarınlara Umutla Bakıyorum Projesi " kapsamında kadınlarımızın 4 yıl önce açmış olduğu restoranda ev yemekleri de yiyebilirsiniz. Yemekler gayet güzel ve restoranın temiz olduğunu belirtmeliyim.

Fırıncıya sordum, hamur küreğinin sapını kaldırımda yürüyen birisi görmese böğrüne sopayı yiyor mu diye. Yok, alıştılar artık, buradan geçmiyorlar dedi. Az kalsın sopayı yiyordum da. 😊

Yaylaya çıkın.

İlçeden yaklaşık 3 km. kadar yukarıda olan yaylaya, ister kendi aracınızla ister belediyeye ait traktör-römorkla ( adını umarım yanlış yazmamışımdır ) çıkabilirsiniz. Çam ve çınar ağaçlarının sarmaladığı orman yolunda ilerlerken bir çok yayla evini de göreceksiniz.

Yaylaya çıkarken yol üzerindeki asırlık çınar ağaçlarıyla kaplı ve tertemiz havanın doyumsuz hissedildiği, emekli eğitimci çiftin yaylada kurdukları kütüphaneye de mutlaka uğrayın derim. Klasiklerden günümüz kitaplara, şiir, tarih, araştırma ne ararsanız var kütüphanede. Alın bir kitap, devasa çınar ağaçların olduğu bahçesinde çay içerek okuyun.

Kahvederesi Yaylası 

Karıncalı Dağı'nın yamaçlarını gerdanlık misali süsleyen meyve, çam, kestane, meşe ve çınar ağaçlarının gölgesinde dizilmiş 17 yaylasından biridir Kahvederesi. 
İlçe merkezinden yaklaşık 200 metre irtifada bulunan yaylada, yanyana 2 çay bahçesi, restoran ve orman içinde yürüyüş yolu da bulunuyor. Bol oksijenli, ferah doğanın tüm renklerini barındıran serin yaylada, çay ( 2,5 lira ) ve kahve ( çikolatası ikram 4 lira ) içip şehrin gürültüsünden ve stresinden uzaklaşabilirsiniz. 

Yemezzade Süleyman Rüşdi ( 1768 - 1834 ) Türbesi 

Dinin sadece sevap-günah, cennet-cehennem olarak anlatılmasına, halkın din ile korkutulmasına karşı çıkan Süleyman Rüşdi, Allah'a korku ile değil aşk ile ulaşılabileceğini savunmuş. 
Doğup büyüdüğü Karacasu'ya eğitimini tamamlayıp geri dönen Süleyman Rüşdi, dini ibadet olarak görmeyip fakirlik, susuzluk ve salgın hastalık tehlikesi içinde olan Karacasu halkına büyük yardımlarda bulunmuş. 

Kaldığımız pansiyonun balkonundan, gün doğarken çektim bu kareyi. 
Köy desem, değil, ilçe desem, değil, şehir hele hiç değil. O zaman cennetten bir köşe diyeyim. Dünyanın bir parçası ama ülkemiz de dahil dünya bilmiyor yönünü Babadağ'a vermiş bu cennetten köşeyi. Her sabah 5:20'de horozların kalkın, günü doyasıya yaşayın ötüşüyle uyanıp, arada bir kükreyen traktör sesiyle susan ağaç dallarına gizlenmiş kumruların nağmeleriyle günü geçirmek, sanırım bunu ancak yaşayan bilir.

Sokaklarını dolaşın. 

İlçe merkezinden yaklaşık 150-200 metre kadar içerilere girdiğinizde eski yapılar mutlaka çıkacaktır karşınıza. 

Taştan yapılmış evler yıllara meydan okurcasına ayakta kalmaya çalışmış. 
Tam rakamı bilemesem de sanırım ilçe nüfusu 18.000 civarında. 
Gördüğünüz üzere sokaklar boş. Gündüz vakti büyükler ya işte ya da evde, çocuklar ilçe merkezinde. Belediye çocuklar için oyun alanları yapmış. Merkeze indiğinizde koşan, oyun oynayan, bisiklete binen çocukları hep görürsünüz.

Dallar ağırlaşmış narlardan. Zeytin, incir ve nar ağaçları yan-yana sıralanmış, insana selam verir gibi. 

İncir ağacı diyor ki, henüz olgunlaşmadılar, olgunlaştığında yine gel, bolca yersin.  

Bu kadar bol zeytin ağacının olduğu bir yerleşim yeri görmemiştim. Kaldırımlarında fışkırmış sokak aralarında, bahçelerde...Her yerde vardı.

Yaylalı Mahallesi ile Cuma Mahallesi'ni bağlayan Yıldız Nadir Ünlü Köprüsü'ne geldiğinizde adını unuttuğum çay bahçesinde çay içip yayla ve mahallelerin olduğu Karıncalı Dağ manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.  

Köprüdeyken yönünüzü doğuya çevirdiğinizde Dandalaz Vadisi'nin görsel şölen sunan muhteşem görüntüsü bekler sizi.

Hacı Ali Ağa Camisi ( Merkez - Çarşı )

Karacasu'nun en eski tarihi cami, avlusundaki kitabeye göre 1591 yılında yapılmış. 
Önceki restorasyonlar sırasında yapılan hatalar nedeniyle orjinal görüntüsü kaybolsa da son yapılan restorasyonla eski görüntüsüne kavuşmuş.
Moloz taş, ahşap çatılı, tuğla yapı özelliği taşıyan minaresi ve dış mekan çiçek süslemeleriyle mimari bakımından muhteşem güzellikte bir yapı.

İlçe meydanında yerel sanatçıların vermiş olduğu konser, günün tüm yorgunluğunu aldı, götürdü. Sesinize, yüreğinize sağlık...

Karacasu'da en meşhur yemek nedir diye sorarsanız, pide derler size. 
İncecik hamur üzerine, etini kendileri yetiştirip kestikleri kıymalı ( 15 lira ), kuşbaşılı ( 20 lira ) ve peynirli pideler, tüm övgüleri hakediyor. Siz istemesenizde pidelerin yanına salata, közlenmiş biber masaya koyuyorlar. Sebzeler yöreye ait, doğal yetişmiş ürünler olduğunu da buraya not düşeyim. 

Benim gibi orta yaşa gelmiş kişiler bilir. Eski domateslerin lezzetini hep anarız. Ahanda işte o lezzeti Karacasu'da buldum. Pazardan bir kaç kilo alıp eve getirdim. Valla kıyamadım yemeğe.😊

İlçede her evin bahçesinde, terasında ya da pencereden pencereye kuruması için ipe dizilmiş biberler, olmuş pul biber. 

Tahinli Pide 

Karacasu'ya gelmeden önce kısa bir araştırma yaptığımda öğrendim bu pideyi. Kesinlikle tadına bakmalıyım dedim. Tabii, ben ana yemek diye düşünüyorum. Meğer tatlı niyetine yeniyormuş. 
Şimdiki gençler Waffle diye bir tatlı yiyorlar. O ne ki...Bizim tahinli pide ona yüz basar. Hem halis-muhlis Türk Malı.
İncecik hamurun üzerine yoğun bir kat tahin sürülüyor. Üzerine toz şeker serpip malzemelerle birlikte yoğruluyor. Lahmacun gibi açılan hamurun üzerine yine tahin sürülüyor. Biraz toz şeker serpip fırında pişiriliyor. Fırından çıkarılan tahinli pidenin üzerine bolca ceviz ve fıstık konuluyor. 

Karacasu'da hangi pideciye gitseniz bu tahinli pideyi yapıyor. Biz, Şirin Pide Salonu'nda yedik. Pideyi, gelen sipariş üzerine yurt içi ve dışına da gönderiyorlarmış. Çalışanları gayet güleryüzlü ve hoş sohbetliydi.
Bitiremediğiniz pideyi paket yapıp yanınıza veriyorlar. Biz üç günde ancak bitirebildik. Tazeliği hiç kaybolmuyor. Bu pide için bile Karacasu'ya gidilir. 

Tahinli pidenin fiyatı 25 lira...

Hafta içi çalıştayımız, hafta sonu düğünler derken görevliler alanı, tertemiz yapıp pazarcılara bıraktılar. Her pazartesi, pazar kuruluyormuş. Doğal, leziz, kendi yetiştirdikleri ürünlerin sıra-sıra dizilmiş tezgahlara uğramadan dönmeyin. 

Zeytinleri kendisinin ürettiği hanım abla öyle hızlı torbaya doldurdu ki telefonumu çantamdan çıkarana kadar yeşil zeytin kabı boşalmıştı. 
Karacasu'da zeytin üreticisinin eskiden kalma alışkanlığı hala devam ediyormuş. Ağacın dalları kırılmadan elle toplanan zeytin hasadı makineyle yapılmazmış. 

Siyah zeytinin kilosu 15 lira, yeşil kırma zeytinin kilosu ise 10 lira...

Ovada, bayırda, dağda, sokakta, bahçede...Keçiler her yerde...Keçi peyniri fotoğrafımdan önce paylaşmak istedim bu kareyi. 

Peynir alın. 

Pazar alanının hemen girişinde marketi bulunan peynirciden keçi peyniri ( kilosu 40 lira ) ve çoban köy peyniri ( kilosu 35 lira ) almadan dönmeyin. Eve geldikten sonra ertesi sabah için bir kaç dilim keçi peynirini akşamdan tuzu gitsin diye suya koymuştum. Kahvaltımızın kralı olmuştu. Pişman oldum, niye büyük bir bidon daha almadım diye. 

Öğrendiğime göre, aroması yüksek en kaliteli zeytin Karacasu'da yetişiyormuş. Temiz havası, bol oksijeni, atık olmayan kaynak suları zeytinin aromasını farklı kılıyormuş. Yerel halkın yetiştirdiği zeytinlerden elde ettiği zeytinyağını almadan dönmeyin. Litresi 30 lira...

Susamlı Helva 

İlçeye geldiğinizde kime sorarsanız, size Mete Ticaret'i gösterecektir. Ünü il sınırlarını aşan, 6 kuşaktır helvacılık yapan sahibi, 200 yıl önceki aynı tat ve kaliteyi müşterilerine sunuyormuş. 
Şeker, çöğen otuyla kaynatılıp macun yapılıyor, ardından sıcak macunu bakır kazanda tahin ile kıvamı olana kadar elle yoğruluyor. Şeker macunu tahinle birleştirip çarşaf gibi açılıyor. Ve susamla kavuşturup helva oluyor. Tüm işlem teknolojiden uzak büyük zahmetle, elle yapılıyor. 
Çevre il ve ilçelerden özellikle susamlı ve tahin helvası için müşteriler de geliyormuş Mete Ticaret'e. Gün ışığından uzak, nemsiz, ağzı kapalı ortamda aylarca tazeliğini koruyan Susamlı Helva'nın kilosu 40 lira...Ben 1 kiloya yakın alıp eve getirdim. Ara-ara küçük parçalar halinde çıkarıp çay ya da kahvenin yanında tüketiyorum. Alırsanız, afiyet olsun şimdiden.

Tablomu çalışırken Serkan beyin tanıdığı hemen kendilerine bildiriyor, sen tablodasın diye. İnsan tabloda kendisini gördüğünde ne hissederse onu hissediyor Serkan bey. 
Sergimizin olduğu gün, Serkan bey ve sevgili eşi hem ziyaretimize geldiler hem de sergimizi gezdiler. Çalışmamı beğendikleri, ziyaretimize geldikleri için çok mutlu oldum. 

Arapapıştı Kanyonu 

Karacasu'da geçireceğimiz son günü Belediye Başkanı Sayın Zeki İnal bey, bizim için kültür gezisi de düzenlemiş. Bu gezi için de ayrıca yürekten sonsuz teşekkür ediyorum kendilerine. 
Efendim; tabelada niye başka bir isim var, yazayım hemen. Denizli Belediyesi buraya kulübeler koymaya başlayınca Aydın Belediyesi mahkemeye başvurup durdurmuş. Kulübeler Aydın ili sınırları içinde olunca Arapapıştı Kanyonu paylaşılamamış. Aydın Arapapıştı demiş, Denizli İnceğiz demiş. Görevlinin anlattığından bu kadarını anlayabildim. 
Navigasyona İnceğiz Kanyonu Seyir Terası diye yazarsanız aracınız sizi buraya getirecektir. Bu nokta Aydın, Denizli ve Muğla'ya 110 km.nin kesiştiği nokta. Kemer Baraj Gölü'nün büyülü manzara eşliğinde bu noktaya gelene kadar virajlı yol, bir hayli bozuk ve dar. Büyük araçların gelmesi çok zor. 

Arapapıştı ( İnceğiz ) Kanyonu 

Suyun derinliği ortalama 50 metre olan kanyonun yüksekliği 380 metre ve 6 km. uzunluğundadır. Biz temmuz başı gittiğimiz için suyun seviyesi 30 metrelere kadar düşmüş. Gelecek olursanız bahar aylarını tercih edin derim. 
Ülkemiz o kadar güzel ki, her bir köşesi cennet. Devlet tarafından koruma altına alınan kanyonun adının nereden geldiği hakkında bir çok görüş olsa da en iddialısı Bizanslılar, Araplar'la arasındaki savaş sonunda, Araplar geçit vermez kanyon karşısında şaşkına döndükleri için Arapapıştı ismini kullanmışlar. 

Kanyonu izlerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Korkuluğun olmadığı, şerit bant çekilmiş uçurum kenarlarındaki taşlar yerinden oynayabiliyor. Yükseklik korkusu olanlara tavsiye etmiyorum. Ya da uzaktan manzarayı izleyebilirsiniz.

Bungalov evlerin oradan biraz tepeye çıktığınızda bir Arap mezarını göreceksiniz. Hiç bir yazı, açıklama yok.

Kanyona ve göle nazır bungalov evler...

İki belediye mahkemelik olduğu için henüz evler kullanılmıyor. Görevlinin dediğine göre önümüzdeki yıl açılabilirmiş. Günübirlik gelirseniz üstü kapalı oturma bölümlerinde piknik yapabilir, çay ocağından içecek alabilirsiniz. Kamp yapmak için de uygun şartlar varmış. Üstelik treking grupları bu bölgeyi bir hayli rotalarına almış. 

Bungalov evlerin manzarası, baraj gölü...Turkuaz rengin ve görselin en güzeli...

Sıra geldi Afrodisias Antik Kenti'ne.

Unesco Dünya Kültür Mirasları Listesi'nde tescil edilen, 5.000 yıllık tarihiyle, Yunan tanrıçalarından Afrodit'e adanmış olan Afrodisias Antik Kenti'nin nasıl keşfedildiğini biliyor muydunuz? Bilmeyenler için kısaca değineyim.

1958 yılında, Aydın'da Kemer Barajı'nın açılışı için fotoğraf çekimine giden gazeteci Ara Güler, gündüz vakti ters ışık nedeniyle çekim yapamaz ve akşama kadar bekler. Acelesi olduğunu belirten şoförü, karanlıkta şehrin yolunu bulamaz ve bir köye ( Geyre ) varırlar. Köydeki yapılar, Roma dönemine ait eski mimari yapılarla yapıldığını görür. Köyün her yeri tarihi eserlerle doludur. Fotoğraflarını çekip İstanbul'a dönen Ara Güler, bölgeyi araştırır fakat hiç bir bilgi bulamaz. 
Fotoğraflar ülkemizde ilgi görmeyince Times'a gönderir. Bir anda dünyanın ilgisini çeker. 
Amerika'dan gelen arkeologlar buranın tarihi M.Ö. 500'lü yıllara dayanan Roma İmparatoru'na ait Afrodisias Antik Kenti olduğu anlaşılır. Prof. Dr. Kenan Erim 1961'de Afrodisias'a gelip kazmaya başlar. 

Müzeye giriş yapınca karşınıza Roma dönemine ait bir çok mermer lahit çıkacaktır. Üzerlerindeki detaylı yazıtlarda, o lahtin kim tarafından yapıldığı, kime ait olduğu ve içerisinde kimin gömüleceğine dair bilgiler bulunuyormuş. Üzerlerindeki figürlerin etkileyici görüntüsü tek kelimeyle muazzam. 
Müzeye giriş 40 lira, müze kartı geçerlidir. 

Afrodit Tapınağı'na giden yolun kesiştiği anıtsal kapı, Tetrapylon...

M.S. 2. yüzyılda inşa edilen muazzam kapı sayesinde şehrin ana caddesi tapınağın önündeki geniş avluya bağlanmış. 

Afrodisias Stadyumu 

270 metre uzunluğunda, 30.000 kişiyi alabilecek oturma bölümü ile dünyanın en iyi korunmuş antik stadyumuymuş. Ayrıca stadyum en büyüklerinden biriymiş.
M.S. 1. yüzyılda koşu, uzun atlama, disk ve cirit atma gibi geleneksel Yunan spor yarışmaları için kullanılmış. 

Stadyum, M.S. 400'lerde yapının doğu tarafı, içinde Roma usulü kan dökülen, vahşi sporların yapıldığı arenaya dönüştürülmüş. 
Oturma sıralarında yerli halk oturmuş, spor ve vahşi mücadeleleri izlemiş. Antik kentte en çok burada zaman geçirdik. Oturup hayal ettim. Kanı dökülen insanları ve hayvanları düşündüm. Ve halk da gelmiş, vahşeti izlemiş.

Aphrodit Tapınağı 

Mitolojinin en ünlülerindendir Afrodit. 
Mitolojiye göre tanrıların tanrısı Zeus ile tanrıça Dione'un kızı olarak Kıbrıs kıyılarında doğmuştur Afrodit. 
" Üç Güzeller " efsanesine göre Hera, Athena ve Afrodit arasındaki güzellik yarışmasında Truva Kralı Priamos'un oğlu Paris'in altın elmayı vererek en güzel tanrıça seçtiği güzeldir Afrodit. 
Ehh tanrıça çok güzel olursa, aşk da olur. O dönemlerde güzel tanrıça için ya tapınaklar adanmış ya da kurulmuş. 
İşte, Afrodit'e adanmış en ünlüsüdür Afrodisias.  

Tapınağın yapımına M.Ö. 1. yüzyılın sonlarında başlanmış. Yapının masraflarını agora ve tiyatroyu da yaptıran Zoilos adlı kişi karşılamış. 
Helenistik dönemde Afrodisias adını alan kent, Roma döneminde heykelcilik okulu sayesinde hem ünlü hem de zengin bir kent olmuş. 
Tapınak, yaklaşık M.S. 500 yılında kiliseye çevrilmiş ve bu yeni kullanım ile beraber çok geniş bir mimari yenileme programına başlanmış. 
Yapının kilise olarak kullanımı 12. yüzyıl sonlarında Selçuklu kontrolü altına geçişine kadar devam etmiş. 

Heykeltıraş Atölyesi 

M.S. 3. ve 4. yüzyıllarda, Meclis Binası'nın arkasında bulunan mermer atölyesinde hem mitolojik heykeller hem de güncel portreler yapılıyormuş. Ayrıca atölyede eski heykeller de tamir edilip yenileniyormuş.

Meclis Binası 

Tiyatro binasını andıran, yarım daire planlı binanın orjinalinde çatısı olup, 1750 kişilik oturma kapasitesine sahipmiş.
Afrodisias döneminde şehir hayatında çok önemli bir yere sahip olan Meclis Binası, şehrin yerel yönetimini sağlayan meclisin toplanma yeri olduğu gibi halkın toplanma, konser ve tiyatro olarak da kullanılıyormuş. 

Hadrian Hamamı 

Afrodisias kamusal binalarının en büyüklerinden olan Büyük Hamam, M.S. 2. yüzyılda yapılmış ve Roma İmparatoru Hadrian'a adanmış.
Günlük hayatta önemli bir yeri olan hamam, zengin bir heykeltıraş tarafından çeşmenin içinde ve etrafında mitolojik sahneleri içeren heykeller, ön avluda mimari öğeler üzerine işlenmiş kabartmalar ve sütunlu kısımlarda portre heykellerle süsleme yapılmış.  

Afrodisias Antik Tiyatro 

1960 yılında tiyatroyu kazmaya karar veren Prof. Dr. Kenan Erim, tiyatronun üzerinde bulunan Geyre Köyü'nü, başka bir yere taşımak için çalışmalara başlar. Yeni yapılan evlere taşınan köyün ardından 1966 yılında kazılara başlanır. 
Kazılar sonucu tarih öncesi ve sonrasına ait çok sayıda heykel, kabartmalar ve değerli sanat eseri bulunmuş. 
M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış olan sahne yapısının üzerindeki yazıttan, Julia Zoilos'un tanrıça Afrodit ve kent halkına armağanı olduğu anlaşılmış. 
Anadolu'nun en eski sahne binasına sahip tiyatro, M.S. 2. yüzyılda gladyatör savaşlarına uygun hale getirmek için yapısal değişimler yapılmış. 
Tiyatroya geldiğinizde size tavsiyem üstünkörü gezmemeniz. Sahne binasının içinde giyinme ve depo odalarını da gördüğünüzde o döneme ait hayal dünyasına kendinizi kaptırabilirsiniz.

Tetrapylon Caddesi 

Cadde, şehir merkezinin doğu tarafında yer alan anayoldur. Burada yürütülen çalışmalarda M.S. 4. yüzyıldan günümüze kadar zengin bir tarihi ortaya koymuş.
Caddenin sütunlu doğu tarafında, zemin katta dükkan ve atölyeler varken üst katlarda lüks dairelerin olduğu anlaşılmış. 
Çok miktarda bu dairelerden pencere camı, duvar mozaiği ve oyma mermer süslemeler düşmüş halde ele geçirilmiş.

Sebasteion - İmparatorlar Tapınağı 

Tapınak, Roma imparatorlarının tanrı kabul edildiği dönemlerde, imparatorların gücüne saygı göstermek ve kent ile Roma imparatorluğu arasındaki kuvvetli bağı vurgulamak için yapılmış. 
Dört bölümden oluşan tapınak, Roma'nın 2. imparatoru Tiberius döneminde ( M.S. 14-37 ) yapılmaya başlanmış, Nero döneminde M.S. 60 yılı civarında bitirilmiş.
Tapınağın yapımında kullanılan tüm kabartmaların Afrodisias'daki heykeltıraşlık atölyeleri ya da ustalarıyla, yapımda görev alan mermer ustaları tarafından üretilip yerine yerleştirildiği biliniyormuş. 

Maske ve Girland Frizi  

Bu gördüğünüz bloklar, Afrodisias Kent Merkezi'nde yer alan İon düzenindeki revakları süsleyen maske ve girland frizlerine aittir.
Girlandlar, popüler drama karakterlerini simgeleyen tiyatro maskeleri üzerinde birbirlerine kurdele ile bağlıdır. Bu maskeler arasında vatandaş, köle, asker, tanrı ve atlet betimlerinin yanısıra yaprak, sarmaşık, çam kozalağı ve çeşitli meyvelerden oluşan girlandlar, refahı ve halk kutlamalarını temsil ediyorlar.

Afrodisias Müzesi 

Antik kentin müze girişinin sağ tarafında yer alan müze binası, 1979 yılında açılmış. Sadece Afrodisias'dan kazılarda çıkarılan eserlerin sergilendiği müzede en çok heykeller bulunuyor. 
Bölümlere ayrılan salonları tek-tek ve inceleyerek geçireceğiniz vakti çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Bitti sanılıp yeni bir salona geçmeniz sürpriz oluyor zira.

Müzede sergilenen etkileyici mevsimler lahiti...

M.S. 3. yüzyıla ait lahitte, çocuklar ellerinde mevsimlerle ilgili meyve ve aletler tutmaktadır. 
1-Sonbahar; fırlatma sopası ( avcılık için ) ile bir sepet meyve taşımaktadır. 
2-Kış; içinde meyve olan kalın bir başlıklı manto giymektedir. 
3-İlkbahar; fırlatma sopası tutmakta ve gergin tuttuğu mantosunda meyve taşımaktadır. 
4-Yaz; keçi derisi giymekte ve çengel şeklinde budama bıçağı taşımaktadır. 

Çok etkilendiğim için bu kareyi paylaşmak istedim. 

Afrodisias'ın bir çok anıt ve heykelinin ham maddesi olan beyaz ve gri mermer, şehrin 2-4 km. ötesinde bulunan mermer ocaklarından çıkarılmış. Ocaklar şehrin kuzeydoğusundaki tepelerde yer alıyormuş. Şehre doğru inen hafif eğimli bir yokuş, mermer blokların nakliyatına olanak sağlamış. 
Antik kentin her yeri heykel kaynıyordu. Hiç bu kadar çok heykelin birarada olduğu yer görmemiştim. Mermerdeki sanat işçiliğine hayran kaldım. 

Ehh, tablomla benim de bir pozum olsun değil mi...☺
Fotoğrafı çalışmama izin veren Ege Sanat Birliği başkanımız Nurettin Ataman hocama çok teşekkür ediyorum. 
Şimdiii son sözlerim olarak diyeceklerim var. Afrodisias Antik Kenti ve Arapapıştı Kanyonu'nu gezi programına alan kulüplere çağrımdır. Buralara gelmişken Karacasu'ya da uğrayın. Gelin, pidelerini yiyin, doğal ürünler alın, sokakların tarihi dokusunu hissedin, çömlek alın, yaylalarına çıkın. Ziyaret edin ama kalıcı kalmayın. Bırakalım öyle kalsın. Şehirli nereye gitse kendine çevirmeye çalışıyor. Oraya uyum sağlamıyor. Hiç bozulsun istemiyorum. 

Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Bir sonraki gezimde görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. 😊