nazlitoac.blogspot.com

13 Aralık 2023 Çarşamba

Konak-İzmir

 

İzmir

" Benim yaşım 8.500 "

İlyada ve Odysseia isimli efsanevi yapıtları günümüze kadar ulaşmış tarihin ilk ve en büyük ozanı Homeros'un ilham perisi, Makedonya Kralı Philip'in oğlu İskender'in ise rüyasıdır, İzmir.

Antik dönemdeki adıyla Smyrna, coğrafyacı Strabon'a göre de en güzel İon kentidir.

Asya'nın gerdanlık kızıdır, görkemli Smyrna. 

Sezar, Oktavyanus, Marcus Airelyus, Brütüs ve Hadrianus gibi Romalı imparatorların ve kraliçe Küçük Faustina'nın aşık oldukları efsane kızıdır, İzmir. 

Smyrna, bir öyküye göre efsanevi kadın savaşçılar olan Amazonlar, bir başka öyküye göre de Lelegler tarafından kurulmuş. 

Verimli toprakları, elverişli iklimi, kültürü, doğası, sosyal yaşamı oldukça hareketli güler yüzlü insanı, ihtişamlı tarihi ile bir aşktır, İzmir. 

Liman şehri olmasıyla işlek ve önemli ticari merkezi konumunda olan İzmir, arkeolojik ve tarihsel birikimini günümüze dek korumasını sağlayabilmiş.

Aristo, öğrencisi Büyük İskender'e " Görmezsen eksik kalırsın. " demiş İzmir için. Ben de diyorum ki, görmezseniz eksik kalırsınız. 

Konak Meydanı

Saat kulesi, camisi, güvercinleri ve palmiye ağaçları ile İzmirliler'in buluşma noktası olan meydan, şehri keşfetmek için başlangıç rotası olarak ele almanızı tavsiye ediyorum. 

Cumhuriyetin ilanından sonra meydana, İzmir Belediye Meclisi kararı ile " Atatürk Meydanı " adı verilmiş.

Tüm şehir içi ulaşım araçlarının her yöne gittiğinin ilk noktası olan Konak Meydanı, koşuşturan çocuklarıyla, satıcılarıyla, özçekim fotoğraf çekenleriyle her mevsim cıvıl cıvıldır. 



İzmir Saat Kulesi 

Konak Meydanı'nda yer alan İzmir'in simgesi kule, 1901 yılında Sultan ll. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yıl anısına İzmirli Mimar Raymond Charles Pere'ye yaptırılmış. 

Kule, ana gövdesi inşa edilirken kesme taşlar arasında demir ve kurşun kullanılarak depreme dayanıklı hale getirilmiş.

Kulenin saati, dönemin Türk-Alman dostluğunun yanı sıra, iki hükümdar arasındaki şahsi dostluğun bir hatırası olarak, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından armağan edilmiş. 

25 metre yüksekliğinde, 4 katlı ve sekizgen planlı kulenin platformu beyaz mermerden yapılmış. Dışı baklava dilimli kabartmasıyla, oryantalist stilin zarif mimari yapısı, muazzam eserlerden biri bence.

Konak Yalı Camii

Konak Meydanı'nda, Hükümet Konağı'nın önünde, görenleri kendine hayran bırakan minyatür cami, Katipoğlu Mehmet Paşa'nın kızı Ayşe Hanım tarafından 1754 yılında, klasik Osmanlı mimarisi tarzında tek kubbeli ve tek minareli, sekizgen planlı, kesme taştan yaptırılmış. Geleneksel pencerelerinin etrafını çeviren çinileriyle şirin mi şirin dedirtecek kadar harika bir eser. 


İlk Kurşun Anıtı

1919 yılında gerçekleşen Yunan işgaline karşı Türk direnişin sembolü olan anıt, 1974'de İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve İzmirliler'in katkılarıyla heykeltıraş Turgut Pura tarafından yapılmış. 

Her iki tarafında da Kurtuluş Savaşı'nda halkın verdiği mücadeleyi anlatan sahnelerin olduğu mermer kaplı kaideyi ise Mimar Harbi Hotan'ın katkılarıyla yapılmış. 

Aynı yerde şehit düşen gazeteci-yazar Hasan Tahsin'in ( asıl adı Osman Nevres ) bir elinde bayrak, bir elinde de silah ile tasvir edilmiş anıtı, Konak Meydanı'na geldiğinizde mutlaka ziyaret edin.



Hükümet Konağı 

Konak Meydanı'ndaki Yalı Camii'nin arka çaprazında bulunan Hükümet Konağı, 9 Eylül 1922'de gönderine çekilen Türk Bayrağı ile milletin bağımsızlığının ilan edildiği yer olma özelliğiyle yüce duyguların kabardığı bir yapıdır.

19. yüzyıl başlarında ilk yapıldığında ahşaptanmış. 1970'de çıkan yangınla büyük hasar görünce çevresindeki binalar yıkılarak orjinaline çok yakın bir şekilde günümüzdeki bina inşa edilmiş. 

2020 yılının ocak ayında çekmiştim bu fotoğrafı. O zaman gittiğimde restorasyon nedeniyle etrafı panolarla kapalıydı. Pek çekemedim fotoğraf. Şimdi ne durumda, bilemiyorum. 

İzmir Milli Kütüphanesi

Konak-Milli Kütüphane Caddesi'nde yer alan Milli Kütüphane, İzmirli avukat Kadızade İbrahim Bey'in öncülüğü ile 1911 yılında kurulmak istenmiş ama çeşitli nedenlerle ( savaşlar, işgal yılları, mali yetersizlik ) bir türlü kurulamamış.

Toplanan 92.212 lira ile inşaatına ancak başlanabilen milli kütüphane, 29 Ekim 1933'te Cumhuriyet'in onuncu yıl şenliklerinde hizmete açılmış. 

Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yapılarından olan kütüphane binası, Neo-klasik Türk Mimarisi tarzına uygun inşa edilmiş. 

Pencere üzeri çinileri ve cepheden dışarıya doğru hafif çıkıntı yapan mermer kaplı giriş kısmı binaya estetik bir görünüm sağlamış. Hele ki kapının her iki yanında bulunan kum saati başlıklara sahip süslü silindirik sütunları gördüğünüzde eminim hayran kalacaksınız.

İzmir Milli Kütüphanesi 

Taç kapıdan kütüphaneye girdiğinizde fazla büyük olmayan kare biçimli mekana geçiş yaparsınız. Yapıya girdiğimde ilk gözüme çarpan, Ulu Önder Atatürk'ün muazzam portresi olmuştu.

Aynı zamanda Türkiye'nin milli adını taşıyan ilk kütüphanesi olma özelliği bulunan yapının okuma salonuna gitmek için bu kapıdan ara mekana geçiş yapıyorsunuz.


İzmir Milli Kütüphanesi 

Burası, okuma salonu...Ara mekanda karşınıza çıkan büyükçe kapıdan geçiş yaptığınızda, kitap ve tarih kokan salona gelirsiniz.

Gördüğünüz üzere tavan kısmı vitray camla örtülü okuma salonu, sekizgen biçimli sütunlarla desteklenmiş.

İzmir Milli Kütüphanesi 

Okuma salonunun dört bir tarafında odalara girilen kapalı kapıları gördüğümde ilk aklıma gelen, kimbilir ne kadar çok kitap vardır diye sormuştum kendime. Sonradan öğrendiğime göre Türkiye'de örgün ve yaygın eğitim kütüphanelerinde yaklaşık 32 milyon kitap mevcutmuş. Bunun 1.700.000'i ( 4.000'i el yazması eser ) İzmir Milli Kütüphanesi'nde bulunuyormuş. Şimdi de öyle mi, bilemiyorum, o zaman gittiğimde koyacak yer olmadığından kitapları kolilerde bekletiyorlardı. Umarım bir çare bulunmuştur. Kitaplar, kolilerde bekletilmek için değildir. Kapatılmaya gelmez, kapıları herkese açık olmalıdır kitapların.

İzmir Devlet Opera ve Balesi Elhamra Sahnesi

Dünyanın ilk sesli filmi " The Jazz Singer ( 1927 yapımı ) " ın İzmir'de ilk kez bu salonda gösterildiğini biliyor muydunuz? Ben de yeni öğrendim. 

1926'da açılan sinema, İzmir Milli Kütüphanesi'ne maddi kaynak sağlamak için açılmış. 

Kütüphaneyle bir bütünlük oluşturan sinemanın mimarlığını Neo-klasik Türk mimarisi tarzının öncüsü Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından yapılmış. 

Kurşunla kaplı kubbesiyle pencere ve kapı kemerlerindeki mermer kaplı iki katlı bina, kütüphane çinileriyle aynı görünümdeki motifle süslü çiniler, yapının bütününe ayrı bir güzellik katmış. 

1980'den sonra da İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin kullanımına verilmiş. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak

İzmir'deki hanların en büyüğü ve en görkemlisi han, Hisar Camisi'nin hemen yanıbaşında, doğudan şehre gelen kervanların taşıdığı malların depolanması, pazarlanması, tüccarların ve kervanların barınması için 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından inşa edilmiş. 

Vaktiyle deniz kenarında inşa edilen han, zamanla denizin dolmasıyla sahilden 200 metre kadar uzak kalmış.

4.000 metrekarelik, kareye yakın dikdörtgen planlı, 2 katlı, bazı bedestenleri tek katlı, büyük avlusuyla mimari özelliği bakımından türünün tek örneği sayılıyormuş. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Tuğla, kesme taş ve kaba yontma taştan yapılmış han, günümüzde alt katın avluya bakan kısmı kafeler, üst kat ise el sanatları, gümüş takıları ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar olarak kullanılıyor.

Eskiden alt kat; develer, yükler ve alım-satım yapan tacirlerin buluşma noktası, üst kat ise konaklama olarak kullanılmaktaymış. 

Tarihi handa bana eşlik eden ve modelim olan sevgili arkadaşım Ayşen'e çok teşekkür ediyorum. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Üst katta koridor boyunca sıralanan odaların giriş kapıları oldukça alçak yapılmış. Orta boylu birisinin bile başını eğerek girebileceği odaların mistik havası gerçekten de insanı derinden etkiliyor. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Hanı çevreleyen bedestenlerde kesenize uygun restoranlar ve her türlü eşya bulabilirsiniz. Geleneksel el yapımı çini dükkanları, halıcılar, dericiler, el sanatları, hediyelik eşya, giyim...Ne ararsanız var. O taraflara yolunuz düşerse bedestenin sokaklarını mutlaka dolaşın.

İzmir- ikinci bölümde görüşmek üzere sevgi ve doğayla kalın. ☺️




27 Ekim 2023 Cuma

Taksim Cumhuriyet Anıtı-İstanbul

 

Yerli-yabancı turistlerin uğradığı, İstanbullular'ın buluşma noktası olduğu anıtın nasıl yapıldığı hakkındaki hikayeyi bilir misiniz? Bilmeyenler için kısaca anlatmak istiyorum efendim. 

Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul'a gelen önemli devlet insanlarını ağırlarken meydanda yükselen bir anıta ihtiyaç duyuluyor. O yıllara kadar İstanbul'da Sultanahmet Meydanı buluşma yeriydi. Öyle bir meydan olsun ki hem kutlama, toplanma, tören yapılsın hem de cumhuriyeti simgeleyen anıt olsun. Bunun için komisyon kuruluyor. Önce Beyazıt Meydanı düşünülüyor. Cami ve imarethanenin olduğu meydanın tarihi dokusu bozulur gerekçesiyle kabul edilmiyor. Kentin tarihi kesimlerinden uzak bir yer arayışına giriliyor ve Taksim Kavşağı'nın uygun olduğuna karar veriliyor. 

1925 yılında çalışmalara başlanıyor başlanmasına da anıtın yapımı için para gerekiyor. Henüz Milli Mücadele'den yeni çıkmış ülkede acil ihtiyaçlar varken heykel yapımına devlet bütçesinden karşılanması istenmiyor. Ve bir duyuru yapılıyor. Devletin görevlendirdiği özel yetkililer tarafından, kapı-kapı dolaşıp makbuz karşılığında bağış toplanacaktır. Halkın yanısıra en çok bağışı yapanlar da esnaf, tüccar, bankacı, gayrimüslimler oluyor.

Sonra anıt heykel yapımı için bir yarışma düzenleniyor. Yarışmayı daha önce Atatürk'ün büstünü de yapan dönemin en ünlü heykeltıraşlarından İtalyan Pietro Canonica kazanıyor. 

Heykel olarak sadece Gazi Mustafa Kemal olması düşünülüyor önce. Pietro Canonica ise çeşmelerinden su akan ve kurnalarından taşan büyük bir havuzun ortasında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte hem milli mücadeleyi hem de cumhuriyetin kuruluşunu simgeleyen anıt olmasını bir maket ve raporla komisyona sunuyor. Ve onaylanıp yapımına başlanıyor. Anıtın çevre düzenlenmesi görevi ise dönemin önemli mimarlarından Giulio Mongeri'ye veriliyor. 

Bu esnada Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğrenciler arasında bir yarışma da düzenleniyor. Kazanan Sabiha Ziya Hanım ve Hadi Bara Bey, anıtın yapımında yardımcı olmak üzere İtalya'ya, Pietro Canonica'nın yanına gönderiliyor.

Anıtın yapımı 2,5 yılda tamamlanıyor. Ağırlığı 84 tonu bulan anıt, gemiyle Roma'dan İstanbul'a getiriliyor. Ve 23 gün gibi kısa bir sürede yerine yerleştiriliyor.

8 Ağustos 1928 tarihinde yaklaşık 40.000 kişinin olduğu büyük bir kalabalığın eşliğinde Meclis Başkanı Kazım Özalp Paşa tarafından görkemli törenle Cumhuriyet Anıtı'nın açılışı, mali sıkıntılardan dolayı çevre düzenlenmesi ve havuzu inşa edilmeden yapılıyor. Anıtı merak etmesine rağmen açılışa Mustafa Kemal Paşa katılmıyor. Açılıştan iki gün sonra Taksim'e gelir ve aracından inmeden anıtı izler. Zaten anıtın yapım aşamasından heykellerin nasıl olacağına varana kadar haberdardır Paşa. Bir sohbette sorulur, neden açılışa gitmedin diye. Sebebini de gösteriş olarak algılanmasına yol açmamak için diye cevap verir. 

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

İstiklal Caddesi ve Sıraselviler Caddesi'nin kesiştiği noktada yer alan anıtın güney yüzünde, cumhuriyetin kuruluşundan sonraki Türkiye'nin modern çehresini temsil ediyor. Sivil giyimli Mustafa Kemal Paşa, bir yanında İsmet İnönü, diğer yanında Mareşal Fevzi Çakmak, arkasında Milli Mücadele'de Sovyetler'in desteğinden dolayı vefa gösterilen iki Rus general ve halkla görülüyor.

Geleneksel mimariden oluşan kemerli taş bir kaide içerisinde bronzdan yapılmış heykellerin yer aldığı anıtın yüksekliği 11 metredir. Kaidesi pembe Trentino ve yeşil Suza mermerinden yapılan anıtın iki yanına konulan kurnalarda olması gereken çeşmeler, mali sıkıntıdan ne yazık ki eklenememiş.

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Anıtın kuzey yüzünde Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşı'nda askerlerin komutasını yaparken Milli Mücadele yansıtılıyor.

Anıtın doğu ve batı yüzlerinde ise savaş ve barış sancakları tutan Türk Askerleri görülüyor. 

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Sancak tutan askerlerin üst bölümünde çerçeve içinde birer kadın portresi de bulunuyor. Anıtın doğuya bakan tarafında işgal sonrası vatanı için ağlayan, esaret altında, yüzü peçeli son derece üzgün kadın portresi yer alıyor.

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Anıtın batı yüzünde ise Cumhuriyet ilanı sonrası gülümseyen, mutlu, peçesiz, çağdaş kadın olarak tasvir ediliyor. 

Manevi değere sahip anıt dikildikten sonra Taksim, yeni bir kimliğe kavuşmuş oluyor. Cumhuriyet Dönemi'nin ilk önemli anıtı olma özelliğini taşıyan Cumhuriyet Anıtı, Taksim Meydanı'nın simgesi haline geliyor.

Cumhuriyet demek; bağımsızlık, özgürlük, demokrasi demektir!

Cumhuriyetim Çok Yaşa!

Cumhuriyetimiz'in 100. Yılı Kutlu Olsun! 



16 Ekim 2023 Pazartesi

Mostar Köprüsü Yağlı Boya Çalışması


Efendim; en keyif alarak çalıştıklarımdan biri olan bu tablodan kısacık söz etmek istiyorum. 

Tablomun yapımı, kâh iki hafta, kâh üç hafta ara vermelerimle yaklaşık bir yıl kadar sürdü. 

Resmin bitimine yakın, bakıyorum-bakıyorum bir terslik var ama mümkün değil bulmam. En sonunda aldım elime mezurayı, santim-santim ölçmeye başladım. Meğer köprünün sol ayağını 4 milimetre uzun boyamışım. Telefonun küçücük ekranından baka-baka resim yaparsam, olacağı buydu. Pişman oldum, niye çizim yapmadan boyayla giriştim diye. Tarihi yapı ya, hata kabul edilmez benim gözümde. O kısmı düzeltmek, epey zamanımı aldı.

Bu tabloda en kolay çalıştığım, balıkçı ve ağaçlar oldu. Sol taraftaki ziyaretçileri ise farklı açılardan çektiğim dokuz fotoğrafımdan ayrı-ayrı alarak tabloya yerleştirdim. Buradaki düşüncem, Mostar Köprüsü'nün simgesi olan kardeşlik ve hoşgörüyü ele alarak din, dil, ırk gözetmeksizin saygı ve barış içinde yaşayabileceğimizi tabloya yansıtmaktı.

Başta yeşil elbiseli kadının özçekim yaparken ki hali olmak üzere ziyaretçileri keyifle boyadığımı belirteyim hemen. Vee en soldaki mavi tişörtlü sevgili eşimi de tabloda ölümsüzleştirdim. Çektiğim fotoğraflarımda eşimin duruşu, önündeki beyefendinin duruşu gibiydi. Ben de eli cebinde köprüye bakıyor şekilde boyadım. ☺️

( İleriki zamanlarda Mostar Köprüsü hakkında yazılarımı yazabilirsem, paylaşacağım. )

Kardeşliğin ve Hoşgörünün Simgesi Mostar Köprüsü 

125x80 cm.

Tuval Üstü Yağlı Boya 


Doğa ve sevgiyle kalın. ☺️

5 Ekim 2023 Perşembe

Sveti Stefan-KARADAĞ

Ziyaretçilere yasak adacık, Sveti Stefan 

Yanlış okumadınız efendim, Sveti Stefan Adası turist gezisine kapalı. 1950'lerde adanın tamamı, tarihi dokusu korunarak otellere dönüştürülmüş. 2007 yılında ise Amanresort Şirketi 30 yıllığına kiralamış Karadağ hükümetinden. Bu yüzden adaya gitmek isterseniz ya otelinde konaklamalısınız ya da restoranında yer ayırtarak yemek yemelisiniz. Diğer bir seçenek de otelde kalan tanıdığınız sizi misafir olarak davet ederse adaya gidebilirsiniz.

Neyse efendim, bize de böyle uzaktan melül melül bakmak düştü. Gelelim adacığa. Budva il sınırları içerisinde, Adriyatik Denizi'ne doğru uzanmış 1.46 hektar alana sahip ortaçağdan kalma yapılarıyla küçücük bir ada. 

Adadaki sur ve yapılar, tee 15. yüzyılda korsanlar ve Osmanlılar'dan korunmak için Venedikliler tarafından hem savunma hem de barınma için kurulmuş. Gel zaman git zaman balıkçıların aileleriyle kaldığı adaya dönüşmüş sonraları. 20. yüzyılın başlarında balıkçılar terk edince ada, kaderiyle başbaşa kalmış. Yugoslavya hükümeti, savaşlardan sonra sekteye uğrayan turizmin canlanması için az sayıda kalan ada sakinini ana karaya yerleştirip adanın tamamını aslına uygun restore ederek otellere dönüştürmüş. 2007 yılından sonra da dünyaca ünlülerin gözdesi olunca ada, pırlantalı zamanlarını yaşar olmuş.

Her iki tarafında da kumsalı olan dar geçitle ana karaya bağlı adada, üç kilise de varmış. Varmış varmasına da, gideydik, göreydik, Arnavut kaldırımlı sokaklarında tarihi dokuyu hissederek dolaşaydık, iyi olurdu. Sağlık olsun diyeyim artık. 

Sveti Stefan - Karadağ 

Balkan turunun bir ayağı olan Budva şehir merkezinden yola çıktığınızda, Adriyatik Denizi'ne nazır karayolunu takip ettiğinizde yaklaşık 15 dakika içinde buraya varacaksınızdır. Bu gördüğünüz seyir terası, o karayolun kenarına inşa edilmiş. Park alanına aracınızı park edip hoop bir kaç adımda terasa gelirsiniz. Benim vaktim var, öyle ayakta dikilip adayı seyredemem derseniz, seyir terasının hemen sol yan tarafında bulunan Hotel Adrovic'in teras katındaki kafeteryasında kahve içip adacığı seyre dalabilirsiniz.

( Fotoğraf çekmeyi ya unutmuşum ya da galerimden uçup gitmiş kareler. Fotoğraf, sevgili eşim Tekin Toaç'tan alınmıştır. )

Doğa ve sevgiyle kalın. ☺️


3 Ağustos 2023 Perşembe

Canlı Performans Yağlı Boya Çalışması

Aydın - Karacasu'da Canlı Performans Yağlı Boya Çalışması

2021 yılında katıldığım Kırmızı Eller Sanat Çalıştayı kapsamında Karacasu hakkında oluşturduğum albümün son fotoğrafında, şu sözleri demişim. 

" Şimdiii son sözlerim olarak diyeceklerim var. Afrodisias Antik Kenti ve Arapapıştı Kanyonu'nu gezi programına alan kulüplere çağrımdır. Buralara gelmişken Karacasu'ya da uğrayın. Gelin, pidelerini yiyin, doğal ürünler alın, sokakların tarihi dokusunu hissedin, çömlek alın, yaylalarına çıkın. Ziyaret edin ama kalıcı kalmayın. Bırakalım öyle kalsın. Şehirli nereye gitse kendine çevirmeye çalışıyor. Oraya uyum sağlamıyor. Hiç bozulsun istemiyorum. "


Karacasu " Kırmızı Eller " Sanat Çalıştayı-Aydın 

Telefonumun küçük ekranından bakarak bir kaç günde boyadığım tablomu bitiremeyeceğim diye endişe ettim bir ara. Detaycı olanlar bilir, tuvalden fırçasını hiç çekmek istemez. Bitse bile tablo, en küçük detayına kadar boyayla habire oynamak ister. " Bitti artık, yeter, usta tablodan fırlayacak neredeyse " dediler de ancak o zaman imzamı atabildim. :)

Karacasu " Kırmızı Eller " Sanat Çalıştayı

50x70 cm. 
Tuval Üstü Yağlı Boya 

Fotoğrafı çalışmama izin veren Ege Sanat Birliği başkanımız Nurettin Ataman hocama çok teşekkür ediyorum. 


Serkan Bey ve değerli eşi

Yağlı boya tablodaki beyefendi, Karacasulu çömlek ustası Serkan Bey...
Alanda resmi çalışırken akrabası görüyor ve hemen yetiştiriyor, sen tablodasın diye. Kendileri geldi ve tanıştık. İnsan kendini tabloda görünce ne hissederse, o da öyle hissediyor. ☺️





27 Temmuz 2023 Perşembe

Doğancıl Köyü-Kazankaya Parkuru-Sakarya

 Doğancıl Köyü - Kazankaya ( Karlık Kayası Gözetleme Kulesi ) Parkuru

Bu yılın en sıcak günlerini yaşadığımız şu günlerde, 2019'un ocak ayında gittiğim parkurda çektiğim kar manzaralı fotoğraflarımı paylaşarak bir nebze de olsa ortamı serinletmek istedim. ☺️

Sakarya'nın Geyve İlçesi'ne bağlı Doğancıl Köyü'nde başladığımız orta zorlu bu parkuru, tüm doğaseverlere öneriyorum.

Doğancıl Köyü

Burası, 1032 metre rakımlı Doğancıl Köyü'nün girişinde aracımızın bizi bıraktığı parkurun başlangıç noktası. Gördüğünüz hafif çıkışlı patikadan başladık yürümeye. 

Doğancıl-Kazankaya Parkuru

Aralarda kısa yalancı düzlüğün de olduğu patikanın bitiminde çam ve pelit ağaçlarının sarmaladığı hafif dik yamaçlı ormana doğru yol aldık. 

Doğancıl-Kazankaya Parkuru 

İlk çıktığımız küçük bir yaylada, tertemiz, ayak değmemiş yarım metreye varan karı gören kimi arkadaşlarımız atıverdiler kendini karın üstüne. Benden fotoğraflarını çekmemi isterler de, çekmez miyim hiç...Ehh fotoğraf çekeni de çekerlerse böyle bir kare ortaya çıkar.😊
Kısa kollu tişörtle olduğuma bakmayın. Hava buz gibi soğuktu. Burada değinmek istiyorum ki, soğuk havanın hakim olduğu zamanda dağlık parkura çıkılıyorsa, terlememeniz gerekiyor. Zirveye çıktığınızda terliyseniz aşırı üşüme durumuyla karşılaşıp vücut ısısında düşme olabilir. Demem o ki, yürüyüş sırasında mümkün olduğunca hafif giysiler giyip bol sıvı tüketmenizdir.


Doğancıl-Kazankaya Parkuru 

Karşıda gördüğünüz tepe, Kılıçkaya Zirve...Bir önceki yıl o zirveye de çıkmıştık. Yazımın sonunda biraz da o zirveden bahsedeceğim. 

Doğancıl-Kazankaya Parkuru 

Donmuş Doğancıl Yayla Gölü...Gölün etrafından dolanıp sık ağaçların olduğu epey dik patikadan devam etti parkurumuz.

Doğancıl-Kazankaya Parkuru 

Dik ve sık ormanın bitiminde karşımıza çıkan şeffaf aydınlığın hüküm sürdüğü uyuyan doğaya, ne iyi etmişim de gitmişim dediğim görüntülerden biri, işte burası. Bir yumuşaklık, bir saflık, bir dinginlik, bir sakinlik...Lekesiz doğanın sessiz ortamında duyulan tek ses, her adımda çıkan gırç-kırç seslerini, eminim benim gibi hayal edebilirsiniz. Sanırım doğaya tutkulu olmak böyle bir şey...☺️

Karlık ( Kazankaya ) Yangın Gözetleme Kulesi

Hedefimiz olan 1563 metre rakımlı gözetleme kulesi, Kapıorman Dağları'nın eteklerinde yer alıyor. Oradan manzara muhteşem görünüyor demişlerdi, bakalım nasılmış diyerek heyecanla çıkmıştım o gün.☺️

Karlık ( Kazankaya ) Yangın Gözetleme Kulesi 

Ahanda gördüğüm manzaranın bir kısmı bu...Etrafından dolandığımız donmuş Doğancıl Gölü bile görünüyor. 😊

Karlık ( Kazankaya ) Yangın Gözetleme Kulesi 

Zirvede çektiğim bir diğer kare...Bir yanda Geyve Ovası, bir yanda Koru Boğazı ve bir yanda da Taraklı İlçe Yolu...Tam da görsel şölen sunan manzara. 😊

Doğancıl-Kazankaya Parkuru 

Dönüşte çıkılan parkurun bir kısmından geçmeyip yayla rotasından inmiştik. Kartopu oynayıp yokuş aşağı yuvarlananlar bizim gruptan. 😊

Doğancıl Köyü-Geyve-Sakarya

6 saatin sonunda orta zorlu 10 km.lik parkuru tamamlayıp aracımızın bizi beklediği Doğancıl Köyü'ne geri döndük. Öğrendiğime göre kışın köyde yaşlılar kalırmış. Okulu ve sağlık ocağı yokmuş. Bir önceki yıl Kılıçkaya Zirve'si için geldiğimizde bizi karşılayan köy sakininden ayva, armut ve elma almıştım. Karşımıza yine çıkar mı diye beklemiştim ama çıkmadı. Açıkçası hayal kırıklığı yaşadığım o kısacık anı hâlâ anımsarım. Neyse, sağlık olsun. 

Benim anlayamadığım, Doğancıl Köyü, hem Geyve hem de Taraklı İlçeleri sınırında yer alıyor. Her iki ilçe, köye sahip çıkmış. Gel de işin içinden çık bakalım. 😀

Kılıçkaya Zirve 

Bahsedeceğim dediğim bir önceki yıl ( 2018 ) ilkbahar ayında gittiğim Kılıçkaya Zirve, işte burası. Yöre halkının Kocakaya dediği zirve, 1550 metre rakımda bulunuyor. 1032 metre rakımlı Doğancıl Köyü'nden başlayıp yaklaşık 4 km. kadar çok zorlu tırmanıştan sonra çıktığımız kayalık alan, hem tehlikeli hem de çoook ürkütücüydü. Bir tarafı uçurumlu o sivri kayalardan nasıl buzlu kuzeybatı yönünden çıkıp, güney yönünden indik, inanın hâlâ şaşkınım. Bir de sis olmayaydı iyi olurdu. Çevre hiç görünmüyordu. Hava açık olsaydı, Uludağ'dan Kartepe'ye kadar manzarayı görecektik. Kondisyonunuz iyi değilse ve yükseklik korkunuz varsa parkuru kesinlikle önermiyorum.

Fotoğrafı büyütüp bakarsanız beyaz bereli şahıs, benim efendim. Önümdeki gri polar ceketli olan da eşim...Eşim nere, ben ora...Kısa mesafeden takipteyim. 😄

Görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. ☺️



11 Temmuz 2023 Salı

Tara Kanyonu-Bosna-Hersek



 Avrupa'nın Gözyaşısı Tara Kanyonu-Bosna-Hersek 

Dünya'da ikinci, Avrupa'da birinci en derin ve geniş kanyon olarak bilinen Tara Kanyonu, Durmitor Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. Karaçam ormanlarıyla kaplı bölge, 1977 yılında Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınmış. 

El değmemiş tabiatın tüm özelliklerini taşıyan kanyonun uzunluğu 80 km., en büyük derinliği ise 1333 metreymiş. 

Yemyeşil florayla kaplı yüksek dağların çepeçevre sardığı kanyon, en popüleri rafting olmak üzere başta su sporları, adrenalini yüksek zip-line ve doğa yürüyüşleri etkinliklerinin yapılmasıyla yerli-yabancı doğaseverlerin tercih ettiği bölge olmuş.

Onlara gıpta ederek kanyonu canlı gözlerle gidip görelim dedik. ☺️

Tara Nehri

Dağlardan gelen şu gördüğünüz su, içiliyormuş. Gittiğimizde haziran ayı olmasına rağmen hem berrak hem de buz gibi soğuktu. Ayaklarımı koydum suya, en fazla 10 dakika dayanabildim. Kocaman balıklara ise hiç değinmeyeyim.
Berrak, sağlığa zararlı olmayan, saf ve en büyük arıtılmış doğal içme su havzasına sahipmiş Tara Nehri. Niye Avrupa'nın Gözyaşısı denmiş, işte ispatı efendim. 😊

Rafting Centar Drina-Tara ( Tara Kanyonu )

Gece kaldığımız bungalov evlerin bazısında duş-tuvalet yoktu. Bir çift ve tek kişilik yatağın zor sığdığı lüksten uzak evlerdeki eşyalar gayet temizdi. Zor sığmamızı ekibimizden kimse sorun etmedi. Sonuçta bir gece kalıyoruz, satın almıyoruz ki. Bungalov evde benim en çok keyif aldığım anlar ise ahşabın kokusu ve gece gürül-gürül akan nehrin sesini dinleyerek uykuya geçmemdi. ☺️

Rafting Centar Drina-Tara ( Tara Kanyonu)

Ailelerin rahatlıkla kalabileceği büyüklükte bungalov evler de bulunuyor alanda. Alanın giriş kapısı yanındaki araç parkında gördüğüm sıralanmış karavanlara bakacak olursak epey tercih edilen bir kamp. 
Avucuyla su içen, kim olduğunu bilmediğim yavrucağın fotoğrafını paylaşmasam olmazdı. İçtiği de nehrin suyu tabii.☺️

Tara Nehri

Nehre nazır içeceklerimizi içip sohbet ettiğimiz oturma gruplarının hemen sol  tarafında hamakların asılı olduğu bölüm en çok tercih edilen yerdi. Hiç boş kalmıyordu hamaklar.
Şöyle diyeyim; birileri var ama sesleri yok. Yahu çocukların sesi de mi olmaz, ne bir konuşma ne bir bağırtı, yok ki. Ses vardı tabii, o da sırf doğanın sesiydi. ☺️


Rafting Centar Drina-Tara ( Tara Kanyonu )

Sol taraftaki barakalar, restoran ve kafe, sağ taraftaki yapılar ise mutfak ve duş-tuvalet...Taş yapının yan tarafından nehre doğru iniliyor. Nehrin suyunu çeken küçük bir motor yardımıyla depoya dolan suyla kampın  ihtiyacı karşılanıyor. 


Tara Kanyonu-Pejkovići Mevki

Ekipten kimimiz raftinge gidince, kimimiz kampta kalınca, 5 kişi olarak kumanyalar yanımızda keşif gezisi yapalım dedik. 


Tara Kanyonu-Bastasi Mevki

Niyetimiz bir kaç km. kadar dağa çıkıp geri dönmekti. Çıktıkça habire çıktık. Taa ki duvar misali dikenli sarmaşanlardan oluşan bitki kümeleri geçit vermeyene kadar yürümüşüz. Ehh azıcık da yolumuzu kaybetmiş olduk. İtiraf ediyorum, en sevdiğim yürüme budur efendim. 😀
Ha oradan, ha buradan geçelim diyerek dört dönerken tepede yerel halktan bir delikanlıyla karşılaşmak şans oldu bize. Kaybolduğumuzu anlayan genç, dedesiyle yaşadığı evine kadar getirdi bizi. Dede, önce soğuk, sonra şarap ikram edecek kadar sıcak davrandı bize. E ne de olsa yabancıyız tabii. Teşekkür edip boşalan şişelerimizi suyla doldurup gencin gösterdiği yönden geri döndük.
Ahh, etrafta başka ev görmediğimi de ekleyeyim. Doğayla başbaşa, tam bir izole hayat...☺️

Tara Kanyonu-Bastasi Mevki

Tee karşı dağ, Karadağ'da...Öndeki dağlar ise Bosna-Hersek'te...Tara Kanyonu'nun son 36 km.si iki ülke arasında sınır çizmiş. Kanyonun görkemi karşısında insan ne diyeceğini bilemiyor.
Tara Nehri'nden başladığımız gezimizle 900 metre irtifaya çıkarak yaklaşık 12 km. yürümüş olduk.
Bu dağlık gezide en unutamadıklarımdan biri de tam tekmil malzemeler olmadan çıkmamızdı. Neyse ki ben spor ayakkabı giymiştim de eşim deniz terliğiyle çıktı dağa. Keza hepimiz de şortluyduk. Dizleri geçen ısırgan otlarının ve dikenli sarmaşanların veryansına bir diyeceğim yok. Sen misin şort giyen... Nehrin suyunda yıkayana dek bacaklar habire kaşındı durdu.😄

Bosna-Hersek-Karadağ Sınır Kapısı ( Granični Prijelaz Hum )

Karşı taraf, Bosna-Hersek...Ülkedeki gezilerimiz bitince bu köprüden Karadağ'a geçmiş olduk. Köprü yol öyle dardı ki, otobüsümüz kaplumbağa hızı misali ikinci kaptanımızın yönlendirmesiyle bir hayli zor geçti. İnanın, bir an aracımız sıkışıp kalacak sandım. Nehre ve köprüye bakan kafeteryada çektiğim bu kareye baktıkça gülesim gelir. Ne maceraydı ama. 😄

Görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. ☺️



16 Haziran 2023 Cuma

Kıyıköy-Kastro Doğa Yürüyüşü

Kıyıköy-Kastro Doğa Yürüyüşü 

Doğa fotoğrafçılığı ve yürüyüş yapmak isteyenler için büyüleyici bir floraya sahip olan, Trakya'nın en güzel bölgelerinden diyebileceğim, 2019 yılının Nisan ayında gitmiş olduğum bu parkuru, tüm doğaseverlere tavsiye ediyorum. 

Bölgede defalarca farklı parkurlarda yürümüş olmama rağmen o günün sunduğu sürpriz ( kanola tarlaları ), pasta üzeri çilek gibi gelmişti bize. Uçup giden fotoğraflarımdan kalan bir kaç kareye kısacık notlar ekledim. 

Kanola Tarlaları 

Silivri'ye bağlı Gümüşyaka-Değirmenköy Yolu üzerinde sabah aracımızla giderken karşımıza çıkan görsel şölene kapılarak attık kendimizi kanola tarlalarına. Trakya'nın uçsuz bucaksız Altın Sarı Çiçeği karşısında inanın dilim tutuldu. Hiç bu kadar alana yayılmış kanola çiçeği görmemiştim. ☺️

Kanola Tarlaları 

1960'lı yıllarda Türkiye'ye gelen Balkan göçmenlerin getirdiği bitki, Trakya'daki alanlara ekimi yapılmış. Balkanlar'dan gelmiş gelmesine de ilk önce Kanada'da gelişmiş bu bitki. Adını da Kanada'nın ( Can ) ve oil Low acid - düşük asitli yağ ( ola ) kelimelerinden almış. Tabii Balkan göçmenleri bunun adına kolza diyormuş. Neyse efendim, gel zaman git zaman zararlı olduğu anlaşılınca 1979'da yasaklanmış ekimi. İçeriğindeki asit düzeyi sıfırlanıp ıslah edilince tekrar ekimi yapılmış.

Kıyıköy- Kırklareli 

Geldik yürüyeceğimiz parkura. Kısa bir toprak yolun ardından gökyüzüne uzanan devasa ağaçların gölgesinde saklanan kuşların cıvıltıları eşliğinde ormana dalıverdik. Sol alt köşedeki ışık oyununun sergilendiği bu fotoğrafımı da çok severim. ☺️

Kıyıköy-Kastro Doğa Yürüyüşü 

Arada bir hiç ses çıkarmayıp doğayı dinlediğimiz anlardan biri...Gürültü yok, kirli hava yok, dünyevi keder yok. Sadece kuşların şakıyışı var, ciğerlere dolan temiz oksijen var, taze bitkinin özellikle kekiğin kokusu var. Kısaca hayat var desem...😊
Yanılmıyorsam en çok Yalı Çapkını ve İbibik kuşlarının seslerini ayırt edebildim. Ahh onları bir de görebilseydim, ne güzel olurdu...☺️
Ağaç ve hayvan çeşitlerinin bol olduğu orman, 329 hektar büyüklüğündeymiş ve 1988 yılında Tabiat Koruma Alanı ilan edilmiş. 
Bu karenin olduğu yer de Kırklareli'nden çıkıp Tekirdağ'a adım attığımız sınır çizgisinde olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.😊

Kastro ( Çamlıkoy Tabiat Parkı )-Tekirdağ

Ormanlık alandaki yürüyüşümüzün sonunda geldiğimiz eski adı Kastro olan Çamlıkoy, Tekirdağ'ın Karadeniz ile buluştuğu, 2,5 km.lik kıyısı bulunan noktada yer alıyor. Bir yanda Karadeniz'e akan Bahçe Deresi, bir yanda deniz ve orman...Kampseverler için bulunmaz bir nimet bence...Üstelik İstanbul'dan gelecek olursanız yaklaşık 1 saat gibi kısa sürede ulaşabilirsiniz. Ormanla çevrili parkurlarda ve sahilde yürüyüş yapabilir, tertemiz dere ve denizinde yüzebilir, ince kumlarla kaplı kumsalında güneşlenebilirsiniz. Ayrıca deniz bisikletiyle gezintiye çıkabilir, kafelerinde dinlenebilirsiniz. Kafa dinlemek için muazzam bir yer...☺️

( Maalesef sahilde çektiğim fotoğraflarımdan tek bu kare kalmış. Diğerlerine ne oldu, niye uçmuş gitmiş, anlamış değilim. 😀 )

Kastro ( Çamlıkoy Tabiat Parkı )-Tekirdağ

Vee dönüş yolundayız. Dikenli sarmaşanların pek olmadığı, küçük iniş-çıkışların olduğu bu parkurun bitmesini hiç istemediğimi çok iyi hatırlıyorum. 16 km.lik orta zorlu bu parkuru yaklaşık 6 saatte bitirmiştik. Tüm güzelliğiyle doğa harikası bu bölgeye fırsat bulursanız mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. ☺️