nazlitoac.blogspot.com

21 Mart 2024 Perşembe

Göktürk-Pirinççi Köyü Doğa Yürüyüşü

 Fatih Ormanı Trekking-İstanbul 

Efendim; İstanbul'da Avrupa Yakası'nın kuzeyinde yer alan, kente nefes veren, adını Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed'ten alan, aynı zamanda sevgililerin uğrak yeri olduğundan bir diğer adı da Sevgililer Ormanı olan Fatih Ormanı'nda 10 Mart 2024 pazar günü NatureTrek Doğa Sporları grubumuzla yürüdüğümüz doğa gezimizi kısaca anlatmaya çalışacağım. 

Bu parkurda; kızdım, öfkelendim, üzüldüm, memnun kaldım, sevdim, güzeli-çirkini gördüm. Anlayacağınız parkur boyunca karmakarışık duyguları yaşadım. Nedenini, okuyunca ve fotoğrafları görünce anlayacağınızdan eminim. 

Göktürk-Pirinççi Köyü Doğa Yürüyüşü 

Mecidiyeköy'den kalkan 48 no'lu İETT otobüsü ile yaklaşık 45 dakikalık yolculuğun sonunda Göktürk Köprübaşı Mahallesi son durakta buluştuğumuz ekibimizle kısa bir hazırlığın ardından başladık yürüyüşümüze. Hafta içi yağan yağmurun çamurlaştırdığı toprak, daha parkur başında bizi nelerin bekleyeceğini haber veriyor gibiydi. 😊

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı

Bazen tek sıra halinde yürüdüğümüz anlardan biri...Karın bu kış pek yağmadığını düşünürsek, en sevdiğim görüntülerden biridir bu çamur ve su birikintisi. Olsun, olsun, berekettir. 

Eyüpsultan ilçesinin Pirinççi Köyü'nden tee Arnavutköy ilçesinin İstiklal Köyü'ne kadar yaklaşık 112 hektarlık alana yayılmış yoğun bitki dokusuna sahip ormanda en çok meşe, gürgen, karaçam, Anadolu kestanesi, dişbudak, ağaç sarmaşığı bulunuyor. Ayrıca yaban domuzu, çakal, sincap, köstebek gibi memeli hayvanların yanı sıra ağaçkakan ve saksağan gibi kuşlara da ev sahipliği yapıyor. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan

Uzun zaman sağlık sorunları nedeniyle bir ay öncesine kadar doğaya çıkamadım. İşte, bu bir ay içinde ikinci yürüyüşüm. Buraya geldiğimizde ne dedim içimden, paylaşayım sizinle. " Tanrım, sana geliyorum, bu nasıl güzellik yaa, miss gibi hafiften amber kokusu da geliyor, oyy ciğerlerim bayram etti. " 😊

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan

Sevincim kursağımda kaldı. Toprak yolun sağı-solu çöp doluydu. Bu nasıl aymazlık, bu nasıl çirkinlik...Hayvan yapmaz bunu yahu. Yedin, içtin, götür çöpünü. Getirirken iyiydi, götürürken mi zoruna gidiyor haa...Heyy, doğa düşmanı, sana diyorum, umarım çöpünde debelenir durursun. Bir gram oksijene muhtaç kalasın!

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Şimdii bu ne böyle diyeceksiniz. Görünce şok oldum. Taş ocağı maden sahasıymış. İstanbul'un ciğerlerine olacak iş mi bu...Güzelim ormanın ortasını oymuşlar da oymuşlar. Görmesek haberimiz olmayacak. Rehberimiz Sinan beyin dediğine göre parkurun buradan devam etmesi gerekiyormuş. Aşağısı uçurum, mecburen geri döndük. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Çuha Çiçeği...Doğa, uyanmış. Çağırdı, biz de gittik. Sağ olsun, misafirlerini çok iyi ağırladı. " Bak, görsel şölen de sunuyorum. Kıymetimi bilin haa! " dedi. ☺️

Kırda, bayırda bolca yetişen çuha çiçeğinin yaklaşık 500'e yakın türü bulunuyormuş. Anavatanı Çin olan çiçeğin yörelere göre değişik isimleri varmış. Onbiray çiçeği, tutya çiçeği, ayıkulağı ve felçotu olarak da biliniyormuş. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Öksürük Otu...Bir diğer adı da farfara...Eskiden insanlar öksürüğü geçiriyor diye kullandıkları için bitkiye öksürük otu demişler. Yapraklarının benzemesinden dolayı da at ayağı, tay ayağı, eşek ayağı, boğa ayağı isimlerini kullanmışlar.
 Bal arılarının ve bazı kelebek türlerinin besin kaynağı olan sarı çiçek, bir mevsim boyunca sap üzerinde kaldıktan sonra yapraklar açmaya başlayınca kururmuş. Ne mutlu bize ki kurumadan görmüş olduk. :)


Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Adı orman ama orman yok ki, hani nerede, gören var mı...Bu da başka maden sahası...Yine şok, şok tabii...Tee karşıdaki yer de traşlanmış. Etrafındaki bitkilerden anlaşılıyor, ortası boş. Demek ki orası da oyulacak. Aklımda delice sorular dönüp duruyor da cevabını bulamıyorum. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Bu da başka maden sahası, ettiii üç...Parkura devam edeceğiz, yok, olmuyor. Yine geri döndük tabii. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Doğa yürüyüşlerinde duvara toslayınca  önde olanlar, geriye dönüşlerde en arkaya kalır. Ahaa o anlardan biri...En arkada kaldım. :)

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Bu kapıdan girmiştik. Kapı dediğime bakmayın, kayaların yanından geçmiştik. Maden sahalarıyla karşılaşacağımızı sanmıyorduk tabii. Gerisin geri aynı yerden çıktık. Benim dikkatimi çekense madenleri işleten şirket ismi niye yok. Yanlışım varsa düzeltin lütfen, tabelası olmalıydı, değil mi?

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Ağaç-Duvar Sarmaşığı ( Hedera Helix-Antik Yunanca'da helix, sarmal anlamındadır. ) ...
Yıllardır ormanla çevrili doğa yürüyüşü yaparım. Ağaçları sarmalayan sarmaşıkları gördüğümüzde şöyle bir kanı oluşur dimağlarımızda. " Tırmanıcı sarmaşıklar ağaçlara zarar verir. " Pekii, bu zararlar nedir ki, biraz araştırayım dedim. Vay canınaa, zarar da neymiş, meğer faydaları saymakla bitmiyormuş. 

M.S. 77 yılında doğa bilimci ve filozof Gaius Plinius, Doğa Tarihi kitabında " Sarmaşık ağaçları öldürür " demiş. Kitabı okuyanlar da başlamış sarmaşıkları kesmeye. Öyle, öyle yüzyıllardır devam etmiş bu önyargı. Günümüze gelindiğinde Fransa'daki Ulusal Ormancılık Ofisi araştırma yapmış. 

Topraktan fırlayan sarmaşık bitkisi, ilk önce yerlerde sürünmeye başlıyor. Büyüdükçe yakınındaki desteğe ihtiyaç duyuyor. Desteğe tutundukça ışığa yöneliyor. Sarmala-sarmala, oluyor sarmaşık...Bu esnada çiçeklenmeyle birlikte arıların ziyareti başlıyor. Ağaçlar, sonbaharda dökmesine rağmen sarmaşıklar yapraklarını yıl boyu döküyor. Su ve mineral tuzlarını da tırmandığı ağaçtan değil, yerde sürünen sarmaşık köklerinden alıyor.
 Çiçeklenmeden sonra meyvesini veriyor ve kuşların, börtü böceğin beslenmesini sağlıyor. Ayrıca bazı kuş ve böcek türlerine kışın dinlenmeleri için barınak olduğu gibi ağaçla birlikte tozları emdiğinden havanın temizlenmesine katkıda bulunuyor.
Yani ekosisteme faydalı olan sarmaşıkların kesilmesi hiç iyi değilmiş. Bundan sonra keseni görürsek uyaralım ki kesilmesin.

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Çay ve çamurun birlikteliği...Ben buna hayat derim. Şehirdeki toz yerine doğadaki çamuru tercih ederim efendim. ☺️

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Ufak bir dere geçişimiz de oldu. Su, hayattır. Hayat da sudur. 

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Kekik kokularının oldukça yoğun hissedildiği bölgeye geldiğimizde dikkatimi çeken de her tarafa yayılmış keçi gübreleriydi. Keçi gübresi varsa, o toprak verimli demektir. Toprağı işlemesi kolaydır. Yetişen bitkilerin sağlıklı büyümesini de sağlar. 
Doğal ortama asla müdahale edilmez. Müdahale edildi mi, toprak küsmeye başlar. Toprağın küsmesi demek, bitkilerin yok olması demektir.

Fatih ( Sevgililer ) Ormanı-Eyüpsultan 

Tee karşıdaki Pirinççi Köyü, sonunda görüş açısına girmiş oldu burada. Yakınmış gibi görünüyor ama hiç de değil. Ormanlık alanın bitiminde başlayan tarlalardan geçip köye öyle varılıyor. Oradan da rotaya başladığımız Göktürk-Köprübaşı Mahallesi'nde gezimiz son buldu.

Göktürk-Pirinççi Köyü Parkuru 

Takip ettiğimiz rotamızın bilgileri...Dikkatle bakarsanız sol üstte maden sahalarından dolayı iki kez geçemeyip geri döndüğümüz açıkça belli oluyor. ( Fotoğraf, rehberimiz Sinan beyin izniyle paylaşılmıştır. )

Başta dediğim gibi, bu parkurda olumlu-olumsuz duyguları yaşadım. Her ne olursa olsun çoğunu tanımadığım halde 23 kişilik grubumuzdan çok memnun kaldım. Hafif iniş-çıkışın olduğu yaklaşık 14,5 km.lik orta zorlu parkuru, molalarla birlikte 5 saat kadar sürede bitirdik.

Rehberimiz Sayın Sinan Bey ve ekibimize sonsuz teşekkür ediyorum. Yeni parkurlarda görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. 


Çok severek dinlediğim bu videoyu paylaşma sebebimi açıklamak isterim. Bir genç kızın rüyası anlatılıyor videoda. Ve rüyasının ilk bölümünde doğanın nasıl katledildiğini görüyor. İkinci bölümde ise dünyanın güzelliklerini bizlere yansıtıyor. Videodaki müzik zaten başlı başına muazzam, anlatılanlar ise yaşadığımız dünya...Dünya, neden ikinci bölümdeki gibi olmasın...Dinleyip izlemenizi tavsiye ederim. 



9 Şubat 2024 Cuma

İzmir Basın Müzesi-Etiler Mahallesi-Basmane

Kimi; haftalık, kimi; günlük gazetesini alır, kimi; dijital zamana uyup gündemi öyle takip eder. Her ne kadar dijital çağda olsak da eski ya da yeni basılmış gazete, bir şekilde hanelerimize girmeye devam edecektir. 

Dünyanın ilk gazetesinin ne zaman çıktığını merak edenleriniz olmuştur mutlaka. Basın Müzesi'ne geçmeden önce kısaca bahsetmek istiyorum. 

Yaklaşık tee 3.400 yıl önce Nil Nehri kıyılarında bulunan bir tablet, dünyanın ilk gazetesi olarak nitelendirilmiş. Mısırlılar, bu tabletlere önemli olayları yazmışlar ve elden ele dolaşmış. 

Günümüzde ise gazetecilik, Avrupa'da 17. yüzyılın başlarında belirli bir gelişme sürecinin sonunda ortaya çıkmış. İlk gazetenin 1609'da Almanya'da Wolfenbüttel kentinde piyasaya sürülen " Avis Relation Oder Zeitung " olduğu, bu gazeteden sonra da 1619'da Hollanda'nın Anvers kentinde Abraham Verhoeven tarafından " Nieuwe Tijdingen " adlı bir gazete çıkmaya başlamış. 

Efendim; bir önceki paylaştığım Etiler Mahallesi-Basmane yayınımda, Basın Müzesi'ne değindiğimi hatırlayanız olacaktır. İşte, o mahalle de yer alıyor müze. Yok, ben uzun uzadıya dolaşmayayım, hem tekin de değilmiş sokakları, müzeyi görüp döneyim derseniz, Anafartalar Caddesi'nden değil de Gaziler Caddesi'nden en kestirme sokağından müzeye gidebilirsiniz.

İzmir Basın Müzesi-Etiler Mahallesi

İzmir Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde, Etiler Mahallesi-Basmane'de yer alan Aziz Vukolos Kilisesi'nin avlusundaki müştemilatında, 2012 yılında kurulmuş müze. 

İzmir ve Ege başta olmak üzere Türk basın tarihini geçmişten günümüze geçirdiği evreleri sayfa sayfa anlatan müze, ülkemizde 1988'de ilk kurulan İstanbul'daki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi'nin ardından ikinci olarak açılmış. 

Küçük, şirin bir yapıya sahip müştemilatın 4 odası müzeye çevrilmiş. Yapının dışarıdan girişi bulunan alt katında ise pikaj ve matbaa odalarından karanlık odasına kadar basın ile ilgili ne varsa sergileniyormuş. O gün yeğenimle gittiğimizde alt katın girişi kapalıydı. Tadilat varmış, göremeden döndük. En çok merak ettiklerimden biri de 1870 yılından kalma ve hâlâ çalışır durumdaki tipo baskı makinesini görmekti. Neyse, sağlık olsun diyeyim artık. İzmir'e gittiğimde zaman bulursam daha detaylı gezmek için yine uğramayı düşünüyorum mahalleye. Ya abimle ya da erkek kardeşimle beraber tabii...Mahalleyle ilgili sonradan okuduğum olumsuz yorumlara bakıyorum da vay canına, bilmeden gitmek ne şansmış diyorum hep. Siz, siz olun, kulağınızda küpe olsun, topluca gitmekte fayda var yine de.

İzmir Basın Müzesi 

Yapıya girdiğinizde koridor boyunca tavanda sıralanmış daktilolar karşılayacaktır sizi. Çocukken komşumuzun kızı abla, daktilo kursuna giderdi. Alıştırma yapmak için aldığı daktiloyu az kullanmadım ben de. Tık tık bastıkça çıkan sesi hiç unutmam. " r " harfi sırayı bozar, habire cümlenin üstünde olurdu. Önce iki parmak, sonra dört parmak...Çocuk aklı, merak işte, gel gelelim on parmak bir türlü öğrenemedim. Sonra bilgisayar icat oldu, unutuldu daktilolar.

İzmir Basın Müzesi 

Öldürülen Gazeteciler Odası...Bu odada, katledilen gazeteciler Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Ümit Kaftancıoğlu ve Metin Göktepe'nin basın kartlarından fotoğraf makinelerine, bilgisayarlarından kalemlerine, öldürüldüklerinde üzerilerinde bulunan giyimlerine kadar aileleri tarafından bağışlanan kişisel eşyaları sergileniyor.

İzmir Basın Müzesi 

Son 100 yıl içinde halkı aydınlatmak adına görevini yaparken katledilen gazetecilerin listesi...

İzmir Basın Müzesi 

Turan Dursun, Ümit Kaftancıoğlu, Abdi İpekçi ve Metin Göktepe'nin kişisel eşyaları...

İzmir Basın Müzesi 

Çetin Emeç'in kişisel eşyaları...

İzmir Basın Müzesi 

Hasan Tahsin Odası...Odaya adımınızı attığınız an üç duvarı kapsayan dünyada ve ülkemizde yayımlanmış ilk gazetelerin örnekleri çıkacaktır karşınıza. Fotoğrafta gördüğünüz 1609'da Almanya'da piyasaya sürülmüş Avrupa'nın ilk gazetesi " Avis Relation Oder Zeitung " gibi tarihi gazetenin yanısıra kameralardan farklı medya aletlerine kadar bir çok eseri hayranlıkla izleyeceksinizdir.

İzmir Basın Müzesi 

Atilla İlhan Odası...Çalışır durumdaki kamera ve monitörle kurgulanmış odada, Atilla İlhan'ın katıldığı televizyon programından bir yayını da sunuluyor. Ayrıca odada bulunan 1960-1970 yılları arasında Demokrat İzmir Gazetesi'nde yazı işleri müdürlüğü yaptığı sırada kullandığı masa takımının müzeye bağışlanmasını takdire şayan buldum. Odaya çok yakışmış. 


İzmir Basın Müzesi 

Atilla İlhan Odası...Kurguyu incelerken ekranda canlı olarak kendimizi görünce şaşkınlık geçirdik yeğenimle. Madem ekrandayız, ben de çekeyim böyle bir fotoğraf dedim. 

Bu odanın karşısında ise uzun süre İzmir Gazeteciler Cemiyeti başkanlığı yapan İsmail Sivri Odası bulunuyor. O odadayken eserleri incelemekten ve yazıları okumaktan fotoğraf çekmeyi unuttum. O oda içerisinde de İzmir Gazeteciler Cemiyeti eski başkanlarına ait eşyalarından duvarlar boyunca gazete ve dergilerin eski nüsha örneklerine, radyo ve daktilolara varana kadar eserler sergileniyor.

Aziz Vukolos ( Ayavukla ) Kilisesi-Etiler Mahallesi-Basmane 

Kilise, Rum Ortodoks inancındaki Ermeniler tarafından 1886-1887 yıllarında, taş ve tuğla kullanılarak, Smyrna'nın ilk piskoposlarından St. Boukolos adına inşa edilmiş.

1922'de meydana gelen büyük İzmir yangınında hasar görmeyen tek kiliseymiş. Rumlar'ın ayrılmasıyla uzun zaman boş kalmış. Sonraki yıllarda; depo, arkeoloji müzesi ve opera çalışma salonu olarak kullanılmış.
O gün kilise kapalıydı. Ne yazık ki içeri giremedik.

2009-2015 yılları arasında Türkiye Gazeteciler Federasyonu'nda başkanlık yapan Atila Sertel, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'ndan basın müzesi için bir yer talep ediyor. Uzun düşünmeler sonunda hem bölgeye hareketlilik hem de tarihi bir yer olmasına karar veriliyor. Önce kilisenin restorasyonu tamamlanıyor. Ardından müştemilatın müzeye çevrilmesi hem belediye hem de İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Ege Üniversitesi'nin katkılarıyla sağlanıyor. 

" Unutma, unutturma " sloganıyla açılan müzeye gitmeye karar verirseniz pazartesi hariç haftanın diğer günleri 9:00-17:00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. 11:00 gibi gittiğimizde bizden başka ziyaretçi yoktu. Görevliler gayet ilgili ve güleryüzlüydü. Hatta şöyle diyeyim, ziyaretimizden çok memnun oldular.
 Efendim; o taraflara yolunuz düşerse özellikle basın tarihi bakımından gelecek nesle bırakılacak en nadide müzelerden biri olan bu basın müzesine mutlaka ziyarette bulunmanızı tavsiye ediyorum. 






8 Ocak 2024 Pazartesi

Etiler Mahallesi-Basmane-Konak-İzmir

 Tarihe tanıklık etmiş Etiler Mahallesi-Basmane

Etiler deyince zengin, şatafatlı ve lüks restoranları olan İstanbul'daki semt aklınıza geliyor değil mi...

Oysa İzmir'deki aynı adı taşıyan mahalle hiç de öyle değil. İtiraf etmeliyim ki 2020 yılının ocak ayına kadar kent merkezinde, tarihi Basmane Garı'nın hemen yanı başındaki bu mahalleden hiç haberim yoktu. Halbuki Gaziler ve Anafartalar caddelerinden o kadar çok geçtim ki ne kimseden duydum ne de okudum bu mahalle hakkında. Taa ki İzmir Basın Müzesi'ne gitmek istememe kadar. Fotoğraflarda gördüğünüz üzere unutulmaya yüz tutmuş mahalle içinde yer alıyor müze. 

Bu kareleri çektiğim tarihten sonra, acaba yeni haberler var mıdır mahalleyle ilgili diye internette bazen araştırma yaparım. Olur ya, neredeyse dört yıl geçti aradan, belki restorasyon çalışmalarına başlanmıştır diye. Maalesef rastlayamadım. 

Etiler Mahallesi-Basmane-Konak 

Sırtını, tee karşıdaki Kadifekale'ye dayamış kadim mahalleye gelmeyi düşünürseniz Basmane Garı'nın karşısına düşen Anafartalar Caddesi'ne girip soldan ilk sokağa sapacaksınız. Minaresi görülen Çorakkapı Camisi'nin arkasında yer alıyor mahalle. Caminin yanından yürüdüğünüzde, akılsız başımın fotoğraf çekmeyi unuttuğu hâlâ işlevlerini sürdüren 1869 tarihli Basmane Hamamı ve 1896 tarihli Basmane Fırını çıkacaktır karşınıza. 

Şimdii buraya yani İzmir'in kalbi olan Konak ilçesinin Basmane semtine geldiniz diyelim. Mahallenin sokağına adım attığınız an ben nereye geldim dersiniz. Zira ben dedim. Bilmemenin şokunu da eklemeliyim tabii. Hadi turisti geçtim de yurdum insanıda mı bilmez burayı...Turistiyle yerlisiyle insan kaynayan bir yanda gözde Kemeraltı, bir yanda tarihi barındıran içler acısı, silinmeye yüz tutmuş mahalle...Biliyor musunuz, arasında sadece sınır çizmiş bir cadde var. O da, İzmir'in bilinen en eski caddesi, Anafartalar Caddesi...

Etiler Mahallesi-Basmane-Konak

İlk adı Çorakkapı Mahallesi olan mahalle, bir zamanlar Yahudi ve Türkler'in birarada yaşadığı cumbalı evleriyle İzmir'in en güzide yerlerinden biriymiş. 

Sokakları dolaşırken yaşlı iki sakin dışında ne kimseyle ne de bir kedi-köpekle karşılaşmamak ilginç gelmişti bana. Hatta öyle ki, o iki sakin bi'vardı, bi'an da yok oldular. Hangi eve girdiler, inanın hiç anlamadım.
Sanki evler gibi sakinleri de yorgun, kapanmışlar kendi hallerine. 

Şunu da belirtmek istiyorum, öyle sessiz ki sokaklar gecenin karanlığında tek başıma yürüyemezdim sanırım. Üstelik sokakları labirent gibiydi. Zira gündüz vakti yeğenim ile gitmiş olmama rağmen belli etmesem de hani birazcık tedirgin oldum.

1950'li yıllara kadar farklı kültür ve din mensubu kişilerin bir arada yaşadığı köklü geçmişe sahip bir mahalleymiş fakat o yıllardan sonra sakinlerin göç etmesiyle kaderine terk edilmiş. 

2022 sayımına göre mahallede toplam nüfus 1472 imiş. Önceki yıllara da baktım, geçen her yıl nüfusu azalmaya devam etmiş. 

Etiler Mahallesi-Kortejo Evleri

İspanya'da yaşayan Yahudiler, dini inançlarından dolayı baskı görünce 15. yüzyılın sonlarında ülkeyi terkediyorlar. Bir çoğu Osmanlı topraklarına sığınıyor, önce Selanik ve İstanbul'a, ardından İzmir'e yerleşiyorlar. İspanya'dan göç edip başka ülkelere giden Yahudiler'e Seferad ( İbranice İspanya demekmiş ) denilmeye başlanıyor. 

İzmir'e gelen Yahudiler; Basmane, Agora, İkiçeşmelik ve Tilkilik bölgelerinde zengini yoksulu dayanışmayla kurdukları kortejo dedikleri Yahudhaneler'de ikamet ediyorlar.

Kendine özgü mimari anlayışla inşa ettikleri avlu anlamına gelen kortejolar deprem, yangın, sel felaketleri geçirmesine rağmen hâlâ ayakta kalabilmiş. 

Kortejolar, genellikle iki katlı, her katın ayrı tek giriş kapısı olan, alt ve üst katta birer odadan oluşmuş. Avluya bakan tarafında mutfak ve tuvaletler ortak kullanılıyormuş.

1948'de İsrail'in kurulmasından sonra Yahudiler İzmir'i terk edince kortejolar Anadolu'dan gelen yoksul halkın meskeni olmuş. 

Kumrulu Mescit-Etiler Mahallesi 

Kapısındaki yazıyı görmesem sokağın köşesinde beni de gör diyen İzmir'in en eski mescidlerinden birinin yanından öylesine geçip gidecektim neredeyse. 1757 yılında Hatice Sultan tarafından yaptırıldığında adı, Abdurrahman Mescidi imiş. Sonraki yıllarda çatısında yuva yapan kumrulardan dolayı adı Kumrulu Mescid olarak değiştirilmiş. Zarif giriş kapısı ve duvarın bakımsız hali için ne desem, boş. 18. yüzyıldan kalma o dönemin en özgün mimarilerden biri olan mescidin kapısı sürekli kilitli olduğunu öğrenmiştim sonraları. Hırsızlardan korumak içinmiş...


Etiler Mahallesi-Kortejo Evleri

Belediye tarafından mahalledeki bazı metruk evlerin önüne " tehlikeli, yıkılabilir " levhaları konmuş. Aslına uygun restore etmek çok mu zor, anlayamıyorum. Bir makalede okumuştum burayla ilgili. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararıyla mahalle evlerine çivi bile çakmak yasakmış. Neyi bekliyorsunuz, e o zaman siz çakın çiviyi demezler mi, derler tabii.


Çorakkapı Camii-Etiler Mahallesi 

Basmane Garı'nın tam karşısında yer alan caminin yapım tarihi 1747 olduğu  sanılıyormuş. Fakat camide bulunan en eski kabrin kitabesinde ise şöyle bir yazı, yapım tarihi açısından ışık tuttuğunu söylemek isterim. 

Tarih dedi
Hatif-i gaybi eyleyüb 
Nida-Ayşe-ruhu şad
Ola-eyle gel dua
El-fatiha
1118 ( 1706/7 )

Zarif bir mimariye sahip camiyi hayırsever biri olan Bostanizade Mehmed Efendi tarafından yaptırılmış. İnşa edildiğinde etrafında mezarlık ve medrese varmış. Türk mahallelerinin de en ucundaymış. 

Etiler Mahallesi-Basmane Garı-Konak-İzmir

Ayrılıklara, kavuşmalara, umut kapısı arayan Anadolu'dan gelenlere, sevgililerin randevulaşmasına uzun yıllar tanıklık etmiş tarihi binadır, Basmane Garı.

Anadolu'daki Alsancak Garı'ndan sonra en eski ikinci gardır aynı zamanda. 

Temmuz 1855'te Robert Wilkin adlı İngiliz uyruklu İzmirli bir tüccar, dört ortağıyla birlikte Osmanlı hükümetinden demiryolunun yapımı için imtiyaz istiyor. Wilkin ve ortakları Eylül 1856'da elde ettikleri imtiyazı hemen İngiltere'de bir gruba satıyorlar. Ve bu grup Mayıs 1857'de İzmir-Aydın Osmanlı Demiryolu adıyla bir şirket kuruyor. Ardından Eylül 1859'da başlanan demiryolu yapım çalışmaları mali ve teknik güçlükler, müteahhitin ve taşeronların yolsuzlukları, yörede çıkan kolera salgını nedeniyle işlerin durma noktasına gelmesine rağmen İzmir'i Aydın'a bağlayan 133 km.lik demiryolu 7 Haziran 1866'da bitirilerek ulaşıma açılıyor.

Hem Avrupa'dan İzmir Limanı'na gelen tacirlerin Anadolu'ya ticareti hem de topraklarımızda üretilen ham maddelerin dış ülkelere naklini kolaylaştırmak adına yapılan demiryolunun başlangıç noktası olan Basmane Garı'nın inşası ise 25 Ekim 1866'da tamamlanıp hizmete açılıyor. 

Günümüz yapılara inat görkemiyle ayakta kalan ender eserlerimizden biri olan gar, kesme taştan, dikdörtgen planlı klasist tarzdaki binanın üzeri kırma çatı ile örtülmüş. 1922'deki İzmir yangınında büyük hasar görmüş ve 5 yıl sonra onarılmış. 

Efendim; burada benim de uzun yıllar yanılgıya düştüğüm önemli bir notumu eklemek istiyorum. Basmane Gar'ı binasının inşası, bir çok internet sitesinde yazdığı gibi Fransız şirketi değil, İngilizler tarafından yapılmıştır. Ayrıca Fransa'daki Lyon Gar binasının bir ikizi de değildir. 

İzmir-üçüncü bölümde görüşmek üzere, sevgi ve doğayla kalın. ☺️


13 Aralık 2023 Çarşamba

Konak-İzmir

 

İzmir

" Benim yaşım 8.500 "

İlyada ve Odysseia isimli efsanevi yapıtları günümüze kadar ulaşmış tarihin ilk ve en büyük ozanı Homeros'un ilham perisi, Makedonya Kralı Philip'in oğlu İskender'in ise rüyasıdır, İzmir.

Antik dönemdeki adıyla Smyrna, coğrafyacı Strabon'a göre de en güzel İon kentidir.

Asya'nın gerdanlık kızıdır, görkemli Smyrna. 

Sezar, Oktavyanus, Marcus Airelyus, Brütüs ve Hadrianus gibi Romalı imparatorların ve kraliçe Küçük Faustina'nın aşık oldukları efsane kızıdır, İzmir. 

Smyrna, bir öyküye göre efsanevi kadın savaşçılar olan Amazonlar, bir başka öyküye göre de Lelegler tarafından kurulmuş. 

Verimli toprakları, elverişli iklimi, kültürü, doğası, sosyal yaşamı oldukça hareketli güler yüzlü insanı, ihtişamlı tarihi ile bir aşktır, İzmir. 

Liman şehri olmasıyla işlek ve önemli ticari merkezi konumunda olan İzmir, arkeolojik ve tarihsel birikimini günümüze dek korumasını sağlayabilmiş.

Aristo, öğrencisi Büyük İskender'e " Görmezsen eksik kalırsın. " demiş İzmir için. Ben de diyorum ki, görmezseniz eksik kalırsınız. 

Konak Meydanı

Saat kulesi, camisi, güvercinleri ve palmiye ağaçları ile İzmirliler'in buluşma noktası olan meydan, şehri keşfetmek için başlangıç rotası olarak ele almanızı tavsiye ediyorum. 

Cumhuriyetin ilanından sonra meydana, İzmir Belediye Meclisi kararı ile " Atatürk Meydanı " adı verilmiş.

Tüm şehir içi ulaşım araçlarının her yöne gittiğinin ilk noktası olan Konak Meydanı, koşuşturan çocuklarıyla, satıcılarıyla, özçekim fotoğraf çekenleriyle her mevsim cıvıl cıvıldır. 



İzmir Saat Kulesi 

Konak Meydanı'nda yer alan İzmir'in simgesi kule, 1901 yılında Sultan ll. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yıl anısına İzmirli Mimar Raymond Charles Pere'ye yaptırılmış. 

Kule, ana gövdesi inşa edilirken kesme taşlar arasında demir ve kurşun kullanılarak depreme dayanıklı hale getirilmiş.

Kulenin saati, dönemin Türk-Alman dostluğunun yanı sıra, iki hükümdar arasındaki şahsi dostluğun bir hatırası olarak, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından armağan edilmiş. 

25 metre yüksekliğinde, 4 katlı ve sekizgen planlı kulenin platformu beyaz mermerden yapılmış. Dışı baklava dilimli kabartmasıyla, oryantalist stilin zarif mimari yapısı, muazzam eserlerden biri bence.

Konak Yalı Camii

Konak Meydanı'nda, Hükümet Konağı'nın önünde, görenleri kendine hayran bırakan minyatür cami, Katipoğlu Mehmet Paşa'nın kızı Ayşe Hanım tarafından 1754 yılında, klasik Osmanlı mimarisi tarzında tek kubbeli ve tek minareli, sekizgen planlı, kesme taştan yaptırılmış. Geleneksel pencerelerinin etrafını çeviren çinileriyle şirin mi şirin dedirtecek kadar harika bir eser. 


İlk Kurşun Anıtı

1919 yılında gerçekleşen Yunan işgaline karşı Türk direnişin sembolü olan anıt, 1974'de İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve İzmirliler'in katkılarıyla heykeltıraş Turgut Pura tarafından yapılmış. 

Her iki tarafında da Kurtuluş Savaşı'nda halkın verdiği mücadeleyi anlatan sahnelerin olduğu mermer kaplı kaideyi ise Mimar Harbi Hotan'ın katkılarıyla yapılmış. 

Aynı yerde şehit düşen gazeteci-yazar Hasan Tahsin'in ( asıl adı Osman Nevres ) bir elinde bayrak, bir elinde de silah ile tasvir edilmiş anıtı, Konak Meydanı'na geldiğinizde mutlaka ziyaret edin.



Hükümet Konağı 

Konak Meydanı'ndaki Yalı Camii'nin arka çaprazında bulunan Hükümet Konağı, 9 Eylül 1922'de gönderine çekilen Türk Bayrağı ile milletin bağımsızlığının ilan edildiği yer olma özelliğiyle yüce duyguların kabardığı bir yapıdır.

19. yüzyıl başlarında ilk yapıldığında ahşaptanmış. 1970'de çıkan yangınla büyük hasar görünce çevresindeki binalar yıkılarak orjinaline çok yakın bir şekilde günümüzdeki bina inşa edilmiş. 

2020 yılının ocak ayında çekmiştim bu fotoğrafı. O zaman gittiğimde restorasyon nedeniyle etrafı panolarla kapalıydı. Pek çekemedim fotoğraf. Şimdi ne durumda, bilemiyorum. 

İzmir Milli Kütüphanesi

Konak-Milli Kütüphane Caddesi'nde yer alan Milli Kütüphane, İzmirli avukat Kadızade İbrahim Bey'in öncülüğü ile 1911 yılında kurulmak istenmiş ama çeşitli nedenlerle ( savaşlar, işgal yılları, mali yetersizlik ) bir türlü kurulamamış.

Toplanan 92.212 lira ile inşaatına ancak başlanabilen milli kütüphane, 29 Ekim 1933'te Cumhuriyet'in onuncu yıl şenliklerinde hizmete açılmış. 

Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yapılarından olan kütüphane binası, Neo-klasik Türk Mimarisi tarzına uygun inşa edilmiş. 

Pencere üzeri çinileri ve cepheden dışarıya doğru hafif çıkıntı yapan mermer kaplı giriş kısmı binaya estetik bir görünüm sağlamış. Hele ki kapının her iki yanında bulunan kum saati başlıklara sahip süslü silindirik sütunları gördüğünüzde eminim hayran kalacaksınız.

İzmir Milli Kütüphanesi 

Taç kapıdan kütüphaneye girdiğinizde fazla büyük olmayan kare biçimli mekana geçiş yaparsınız. Yapıya girdiğimde ilk gözüme çarpan, Ulu Önder Atatürk'ün muazzam portresi olmuştu.

Aynı zamanda Türkiye'nin milli adını taşıyan ilk kütüphanesi olma özelliği bulunan yapının okuma salonuna gitmek için bu kapıdan ara mekana geçiş yapıyorsunuz.


İzmir Milli Kütüphanesi 

Burası, okuma salonu...Ara mekanda karşınıza çıkan büyükçe kapıdan geçiş yaptığınızda, kitap ve tarih kokan salona gelirsiniz.

Gördüğünüz üzere tavan kısmı vitray camla örtülü okuma salonu, sekizgen biçimli sütunlarla desteklenmiş.

İzmir Milli Kütüphanesi 

Okuma salonunun dört bir tarafında odalara girilen kapalı kapıları gördüğümde ilk aklıma gelen, kimbilir ne kadar çok kitap vardır diye sormuştum kendime. Sonradan öğrendiğime göre Türkiye'de örgün ve yaygın eğitim kütüphanelerinde yaklaşık 32 milyon kitap mevcutmuş. Bunun 1.700.000'i ( 4.000'i el yazması eser ) İzmir Milli Kütüphanesi'nde bulunuyormuş. Şimdi de öyle mi, bilemiyorum, o zaman gittiğimde koyacak yer olmadığından kitapları kolilerde bekletiyorlardı. Umarım bir çare bulunmuştur. Kitaplar, kolilerde bekletilmek için değildir. Kapatılmaya gelmez, kapıları herkese açık olmalıdır kitapların.

İzmir Devlet Opera ve Balesi Elhamra Sahnesi

Dünyanın ilk sesli filmi " The Jazz Singer ( 1927 yapımı ) " ın İzmir'de ilk kez bu salonda gösterildiğini biliyor muydunuz? Ben de yeni öğrendim. 

1926'da açılan sinema, İzmir Milli Kütüphanesi'ne maddi kaynak sağlamak için açılmış. 

Kütüphaneyle bir bütünlük oluşturan sinemanın mimarlığını Neo-klasik Türk mimarisi tarzının öncüsü Mimar Tahsin Sermet Bey tarafından yapılmış. 

Kurşunla kaplı kubbesiyle pencere ve kapı kemerlerindeki mermer kaplı iki katlı bina, kütüphane çinileriyle aynı görünümdeki motifle süslü çiniler, yapının bütününe ayrı bir güzellik katmış. 

1980'den sonra da İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin kullanımına verilmiş. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak

İzmir'deki hanların en büyüğü ve en görkemlisi han, Hisar Camisi'nin hemen yanıbaşında, doğudan şehre gelen kervanların taşıdığı malların depolanması, pazarlanması, tüccarların ve kervanların barınması için 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından inşa edilmiş. 

Vaktiyle deniz kenarında inşa edilen han, zamanla denizin dolmasıyla sahilden 200 metre kadar uzak kalmış.

4.000 metrekarelik, kareye yakın dikdörtgen planlı, 2 katlı, bazı bedestenleri tek katlı, büyük avlusuyla mimari özelliği bakımından türünün tek örneği sayılıyormuş. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Tuğla, kesme taş ve kaba yontma taştan yapılmış han, günümüzde alt katın avluya bakan kısmı kafeler, üst kat ise el sanatları, gümüş takıları ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar olarak kullanılıyor.

Eskiden alt kat; develer, yükler ve alım-satım yapan tacirlerin buluşma noktası, üst kat ise konaklama olarak kullanılmaktaymış. 

Tarihi handa bana eşlik eden ve modelim olan sevgili arkadaşım Ayşen'e çok teşekkür ediyorum. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Üst katta koridor boyunca sıralanan odaların giriş kapıları oldukça alçak yapılmış. Orta boylu birisinin bile başını eğerek girebileceği odaların mistik havası gerçekten de insanı derinden etkiliyor. 

Kızlarağası Hanı-Kemeraltı-Konak 

Hanı çevreleyen bedestenlerde kesenize uygun restoranlar ve her türlü eşya bulabilirsiniz. Geleneksel el yapımı çini dükkanları, halıcılar, dericiler, el sanatları, hediyelik eşya, giyim...Ne ararsanız var. O taraflara yolunuz düşerse bedestenin sokaklarını mutlaka dolaşın.

İzmir- ikinci bölümde görüşmek üzere sevgi ve doğayla kalın. ☺️




27 Ekim 2023 Cuma

Taksim Cumhuriyet Anıtı-İstanbul

 

Yerli-yabancı turistlerin uğradığı, İstanbullular'ın buluşma noktası olduğu anıtın nasıl yapıldığı hakkındaki hikayeyi bilir misiniz? Bilmeyenler için kısaca anlatmak istiyorum efendim. 

Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul'a gelen önemli devlet insanlarını ağırlarken meydanda yükselen bir anıta ihtiyaç duyuluyor. O yıllara kadar İstanbul'da Sultanahmet Meydanı buluşma yeriydi. Öyle bir meydan olsun ki hem kutlama, toplanma, tören yapılsın hem de cumhuriyeti simgeleyen anıt olsun. Bunun için komisyon kuruluyor. Önce Beyazıt Meydanı düşünülüyor. Cami ve imarethanenin olduğu meydanın tarihi dokusu bozulur gerekçesiyle kabul edilmiyor. Kentin tarihi kesimlerinden uzak bir yer arayışına giriliyor ve Taksim Kavşağı'nın uygun olduğuna karar veriliyor. 

1925 yılında çalışmalara başlanıyor başlanmasına da anıtın yapımı için para gerekiyor. Henüz Milli Mücadele'den yeni çıkmış ülkede acil ihtiyaçlar varken heykel yapımına devlet bütçesinden karşılanması istenmiyor. Ve bir duyuru yapılıyor. Devletin görevlendirdiği özel yetkililer tarafından, kapı-kapı dolaşıp makbuz karşılığında bağış toplanacaktır. Halkın yanısıra en çok bağışı yapanlar da esnaf, tüccar, bankacı, gayrimüslimler oluyor.

Sonra anıt heykel yapımı için bir yarışma düzenleniyor. Yarışmayı daha önce Atatürk'ün büstünü de yapan dönemin en ünlü heykeltıraşlarından İtalyan Pietro Canonica kazanıyor. 

Heykel olarak sadece Gazi Mustafa Kemal olması düşünülüyor önce. Pietro Canonica ise çeşmelerinden su akan ve kurnalarından taşan büyük bir havuzun ortasında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte hem milli mücadeleyi hem de cumhuriyetin kuruluşunu simgeleyen anıt olmasını bir maket ve raporla komisyona sunuyor. Ve onaylanıp yapımına başlanıyor. Anıtın çevre düzenlenmesi görevi ise dönemin önemli mimarlarından Giulio Mongeri'ye veriliyor. 

Bu esnada Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğrenciler arasında bir yarışma da düzenleniyor. Kazanan Sabiha Ziya Hanım ve Hadi Bara Bey, anıtın yapımında yardımcı olmak üzere İtalya'ya, Pietro Canonica'nın yanına gönderiliyor.

Anıtın yapımı 2,5 yılda tamamlanıyor. Ağırlığı 84 tonu bulan anıt, gemiyle Roma'dan İstanbul'a getiriliyor. Ve 23 gün gibi kısa bir sürede yerine yerleştiriliyor.

8 Ağustos 1928 tarihinde yaklaşık 40.000 kişinin olduğu büyük bir kalabalığın eşliğinde Meclis Başkanı Kazım Özalp Paşa tarafından görkemli törenle Cumhuriyet Anıtı'nın açılışı, mali sıkıntılardan dolayı çevre düzenlenmesi ve havuzu inşa edilmeden yapılıyor. Anıtı merak etmesine rağmen açılışa Mustafa Kemal Paşa katılmıyor. Açılıştan iki gün sonra Taksim'e gelir ve aracından inmeden anıtı izler. Zaten anıtın yapım aşamasından heykellerin nasıl olacağına varana kadar haberdardır Paşa. Bir sohbette sorulur, neden açılışa gitmedin diye. Sebebini de gösteriş olarak algılanmasına yol açmamak için diye cevap verir. 

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

İstiklal Caddesi ve Sıraselviler Caddesi'nin kesiştiği noktada yer alan anıtın güney yüzünde, cumhuriyetin kuruluşundan sonraki Türkiye'nin modern çehresini temsil ediyor. Sivil giyimli Mustafa Kemal Paşa, bir yanında İsmet İnönü, diğer yanında Mareşal Fevzi Çakmak, arkasında Milli Mücadele'de Sovyetler'in desteğinden dolayı vefa gösterilen iki Rus general ve halkla görülüyor.

Geleneksel mimariden oluşan kemerli taş bir kaide içerisinde bronzdan yapılmış heykellerin yer aldığı anıtın yüksekliği 11 metredir. Kaidesi pembe Trentino ve yeşil Suza mermerinden yapılan anıtın iki yanına konulan kurnalarda olması gereken çeşmeler, mali sıkıntıdan ne yazık ki eklenememiş.

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Anıtın kuzey yüzünde Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşı'nda askerlerin komutasını yaparken Milli Mücadele yansıtılıyor.

Anıtın doğu ve batı yüzlerinde ise savaş ve barış sancakları tutan Türk Askerleri görülüyor. 

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Sancak tutan askerlerin üst bölümünde çerçeve içinde birer kadın portresi de bulunuyor. Anıtın doğuya bakan tarafında işgal sonrası vatanı için ağlayan, esaret altında, yüzü peçeli son derece üzgün kadın portresi yer alıyor.

Taksim Cumhuriyet Anıtı 

Anıtın batı yüzünde ise Cumhuriyet ilanı sonrası gülümseyen, mutlu, peçesiz, çağdaş kadın olarak tasvir ediliyor. 

Manevi değere sahip anıt dikildikten sonra Taksim, yeni bir kimliğe kavuşmuş oluyor. Cumhuriyet Dönemi'nin ilk önemli anıtı olma özelliğini taşıyan Cumhuriyet Anıtı, Taksim Meydanı'nın simgesi haline geliyor.

Cumhuriyet demek; bağımsızlık, özgürlük, demokrasi demektir!

Cumhuriyetim Çok Yaşa!

Cumhuriyetimiz'in 100. Yılı Kutlu Olsun!