nazlitoac.blogspot.com

29 Mayıs 2024 Çarşamba

Akbaba-Dereseki Köyleri Trekking-Beykoz Ormanı

 Akbaba Köyü - Dereseki Köyü Beykoz - İstanbul 

İstanbul'un tarihi yalılarla ünlü, %60'ı ormanlık alana sahip Beykoz ilçesini bilmeyen yoktur sanırım. Pekii ormanla çevrili vadilerinde kurulmuş köylerini bilir misiniz? Defalarca orman içi farklı parkurlarında, bir köyden diğer köye yürümüş olmama rağmen her seferinde kendine hayran bırakan florayla kaplı Beykoz Ormanı'nda, bu defa 19 Mayıs pazar günü ilk kez uğradığım iki köy arasındaki doğa gezimi naçizane anlatmak istiyorum. 

Akbaba Köyü-Beykoz

Ekibimizle buluşacağımız köye gelir gelmez sokaklarında kısa bir tur atayım dedim, şaştım kaldım açıkçası. Adı köy ama hiç de köy gibi görünmedi bana. Akbaba Köy Kahvehanesi'nin arka sokağındaki çocuk parkına bakan ahşaptan iki katlı evleri geçip biraz daha yukarılara gittiğimde ise bakımlı bahçe içindeki az katlı betonarme evler çıktı karşıma. 

Elbette sabah saatleri ve hafta sonu tatilinin büyük etkisi vardır, sessiz, sakin, temiz sokaklarına sahip köyün, öncelikle geçmişinden biraz bahsetmek gerekir. Fetih zamanı hem asker hem de Fatih Sultan Mehmed'in danışmanlığını yapmış olan Gazi Ak Baba Sultan, fetih sonrası öğrencileriyle bu köye yerleşiyor ve ölünce de buraya gömülüyor. Böylece köyün adı oluyor, Akbaba. Zamanla köy gelişmeye başlıyor ve Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde bahsettiğine göre de 17. yüzyılda bir çarşı, 20 dükkân ve hamam da bulunuyormuş. 

Akbaba Köy Kahvehanesi

Köyde turumu tamamlar tamamlamaz ekibimizle buluşacağımız kahvehaneye attım kendimi. Siz deyin 150, ben diyeyim 200 yıllık ağaçlar...Kahvehanenin bahçesinde çınar, kestane ve ıhlamur ağaçlarından gökyüzü zor görünüyor yahu. :)

Akbaba Köy Kahvehanesi-Beykoz 

Ulu ağaçların gölgelediği ahşaptan yapılmış piknik masalarının olduğu geniş bahçeye sahip kahvehanede kapıdan içeri girdiğimde ilk gözüme çarpan, bir soba ve çay ocağından ziyade raflara yerleştirilmiş klasiklerle dolu kitaplık olmuştu. 1955'de muhtarlık heyetinin öncülüğünde yaptırılmış olan yapı, 2021 yılında belediye tarafından aslına uygun olarak restore edilmiş. 

Beykoz Merkez'den ( 5 km. ) ve diğer köylerden gelen araçların seyir ettiği ana caddeden geçecek olursanız Akbaba otobüs durağının hemen yanında konumlanmış kahvehaneye uğramadan geçip gitmeyin derim. Çayın 7,5 lira ve kahvenin 20 lira olduğu, ki İstanbul geneline göre oldukça ucuz, kahvehanede huzurlu saatler geçirebilir, piknik yapabilir, köyde gezintiye çıkabilirsiniz. Eklemeden geçmeyeyim, çayı içtikçe içesiniz gelir. Nedir bunun kerameti diye sorarsanız köyün ormanlarından gelen kaynak sularındaki lezzetinden...😊

Akbaba Köyü-Beykoz 

Yerleşim dediğin böyle olur bence. Ne öyle betona boğulmuş kocaman apartmanların yayıldığı şehir...Kim istemez gürültülü trafik yerine anıtsal ağaçlardan gelen kuş seslerini...Hele bir de çoğu ağacın Fatih Sultan Mehmed zamanında dikildiğini düşünürsek...😊

Köyden çıkıyoruz ve ormana geçiş yapıyoruz buradan sonra. 

Beykoz Ormanı

Tee Osmanlı Devleti'nin zamanından son dönemine değin, padişah ve saray erkanı,  uygunluğundan dolayı Tokatköy, Akbaba Köyü ve Dereseki Köyü civarında av partisi düzenliyorlarmış. Tarihi kayıtlara göre de yönetici sınıfından olmayanlara avlanmak yasakmış.

Köyü terk eder etmez adımımızı attığımız toprak yol boyunca, arada yalancı düzlük olsa da yaklaşık 2,5 km.lik orta sert eğimle 400 metre irtifaya kadar çıktık. 

Beykoz Ormanı

Akbaba Köyü ve civarı; kaynak suları, kestane, ceviz, domates, Ayşekadın fasulyesi ve beyaz kirazıyla ünlüymüş. Köyde, başta gül olmak üzere çiçek yetiştiriciliği de yapılıyormuş. Öyle ki yılda 10 ton kadar reçellik gül yetişirmiş. 

Beykoz Ormanı 

Doğanın en güzel süsü, çiçeklerdir. Süslü çiçeği ziyaret eden arı varsa, bal da var demektir. Akbaba ve Dereseki köylerinin vadiye bakan yüksek kısımlarında, akılsız başımın fotoğraf çekmeyi unuttuğu kovanlardan anlaşıldığı üzere Beykoz Ormanları'nda bol bulunan ağacının çiçeklerinden elde edilen kestane balı, hem İstanbul'da ünlüymüş hem de laboratuvarda tahlil edilmeden asla dolum yapılmazmış.  

İkinci kez, çiçekten nektar toplayan arı fotoğrafı çektim. Paylaşmasam olmazdı. :)

Beykoz Ormanı 

Köyde arıcılık, çiçekçilik, kaynak suları, meyvecilik, sebzecilik dedik, başka ne kaldı ki. Hah şimdi hatırladım. Küçük baş hayvancılığı ve sütçülüğün yanı sıra ülkenin dört bir yanına gönderilen baston, kürek ve kazma sapı da yapılıyormuş. Say say bitmiyor, açıkçası daha önce ben böyle üretken köy gördüğümü anımsamıyorum. 

Beykoz Ormanı 

Ben şehirde doğdum, büyüdüm, yaş aldım. Küçücüktüm, o zamanlardaki İzmir'in yapılarıyla dolmadan önceki kırlarında,  yeşile sevdalandım. O sevda hiç azalmadı. Gel de buraya sevdalanma şimdi.  

Beykoz Ormanı 

Ara ara pembe-mor renkli çiçeklerle bürünmüş bitki kümelerinden de geçtik. Padişah ve erkanı buralara gelmiş ya, bu patikadan geçerken sanki saray bahçesine gizliden sızmışım gibi hissettim. 😊

Beykoz Ormanı 

Ne işin var benim evimde, hadi bakalım sen yoluna, ben yoluma der gibi bana bakıyor. :)
Doğanın gerçek sahibi onlar, biz insanlar değiliz ki. Kaplumbağa da epey yaşlı görünüyor. Acaba 150 yaşında var mıdır...:)

Beykoz Ormanı 

Sezonun ilk erikleri dalından koparılıp iki avuç dolusu yenmiştir efendim. 😊 Kendi kendine yetişmiş, kütür kütür ve lezzetliydi. E tabii lezzetli olacak. Dalından bunlar, dalından. 😊

Beykoz'un ormanları sürprizlerle doludur. Şayet ormanda gezecek olursanız hangi bitkinin ne zaman karşınıza çıkacağını bilemiyorsunuz. 

Beykoz Ormanı 

Orman Çileği...Halk arasında yaban çileği ve dağ çileği de denilen orman çileği,  başta folik asit ve C vitamini olmak üzere tam bir şifa deposuymuş. Doğada ilkbahar geldiğinde kendiliğinden yetişirmiş.  Beykoz Ormanı'nda önceki yürüyüşlerimde bu çileklerin epey tadına bakmıştım. Hem bildiğimiz çilekler kadar tatlı değil hem de boyut olarak küçüktür. Fakat kokusu enfestir. Bitkisi sık yapraklı ve toprağa yakın sürüngen şeklinde yetiştiğinden dolayı, saklanmayı seven meyveleri pek görünmez. Bu yüzden toplanması bir hayli zahmetlidir. Pazar alışverişi yapanlar bilir, gerçek dağ çileği diğer çileklere göre fiyatı biraz yüksektir. 

Beykoz Ormanı 

Burası, parkurumuzun en yüksek noktası...Kimimiz çimenlerde kimimiz de ağaçlık alanda, yemek ve dinlenme molası verdik burada.

Beykoz Ormanı 

Molanın ardından toprak yoldan inişe geçtik. 

Beykoz Ormanı 

Tavşan Memesi...Patika boyunca karşımıza sık çıkan bu bitkiye; Yalova mercanı, fare dikeni, at dili, tavşan kirazı, zirmek ve sert, sivri yapraklarından dolayı kasap süpürgesi de deniliyormuş. Bitki, özelliklerinden dolayı Antik Çağ'dan beridir tıp alanında yer alırmış. Her daim yeşil kalan bitkinin en yaygın ismi olan kokina, bereket ve şans getirdiği inancıyla yılbaşı süslemelerinde kullanılıyormuş. Hakkında biraz araştırayım dedim, çekirdeğinden de kahve yapılıyormuş. Etinden ayırıp çekirdeklerini 15-20 dakika haşlayıp süzdükten sonra kavruluyor ve havanda toz haline gelene kadar dövülüyor. Alın size kahve, pişirip bir güzel içiyorsunuz. Eyy doğa ana, sen nelere kadirsin, cömertliğine de maşallah! 

Dereseki Köyü-Beykoz 

Akbaba Köyü'nden çıktık, küçük tepeleri geçip U çizdik, geldik bir başka vadiye kurulmuş Dereseki Köyü'ne. Vadiye bakan evin bahçesindeki şahane güller, bu köyün de Akbaba Köyü gibi olduğunun sinyalleri ufukta görünüyor hissi veriyor. 

Başta sebzecilik olmak üzere bahçecilik ve hayvancılıkla geçimini sağlayan köyün sınırları içerisindeki ormanlık alanında, yedi özel koru da bulunuyormuş. 

Dereseki Köyü-Beykoz 

Köy, kesin bilgi olmamakla birlikte Rumlar tarafından 14. yüzyılda kurulduğu sanılıyormuş. Bir rivayete göre ise Kırklar Sultanı tarafından kurulmuş ve türbesi dereden yüksekte olduğundan köye Dereseki deniliyormuş. 

Akbaba Köyü gibi bu köyün de suları ( Karakulak, Deli Osman, Sırmakeş, Beyaz Pınar, Kırklar ) ve ceviz ağaçlarıyla ünlüymüş. Suları demişken, Sırmakeş suyunun hikayesini bilir misiniz...Tee 1890'lı yıllarda dönemin ünlü şairi Ahmet Mithat Efendi, köyün ormanlarından çıkan suyu satın alıyor ve çatanalarla İstanbul'un halkına sunuyor. Ve böylelikle ilk şişelenmiş su satışı başlamış oluyor. Suyun lezzeti öyle çok ünlenmiş ki Osmanlı döneminde başka ülkelere gönderilen armağanların yanına, Sırmakeş damacana suyunu da eklemişler. Günümüzde de hâlâ Dereseki Köyü'nde dolum tesisleri işlevini sürdürüyormuş. 

Akbaba Köyü-Dereseki Köyü Trekking Rotası

Efendim; son olarak birkaç kelam etmek isterim. Bu parkuru herkese tavsiye ederim fakat doğa yürüyüşüne ilk kez katılacakların bacak ve nefes performansı iyi değilse eğimi fazla olan kısımlarında zorlanma riskini göz ardı etmemelerini öneriyorum. Yok, ben tek başıma da yürümek istiyorum derseniz, kesin olan şu ki parkuru bilmeniz gerekir. Zira birbirine benzeyen patikalardan sapabilir, kaybolabilirsiniz.

Zorluk derecesi kolay-orta olarak sınıflandıracağım 10 km.lik parkuru yaklaşık 4 saatte bitirdik. İsanbul'un uzak diyarlarından gelip tek bir noktada buluşan, NatureTrek Doğa Sporları'nın değerli üyelerinden 29 kişilik grubumuza ve geziyi düzenleyen rehberimiz Sinan Bey'e sonsuz teşekkür ediyorum. 

Doğa ve sevgiyle kalın. 

( Rota bilgisi içeren fotoğraf Sinan Bey'in izniyle paylaşılmıştır. Teşekkürler...)


15 Mayıs 2024 Çarşamba

Kısırkaya Köyü ve Göller Bölgesi-Sarıyer

 Kısırkaya Köyü ve Göller Bölgesi Trekking 

Efendim; 12 Mayıs pazar günü Nature Trek Doğa Sporları grubumuzla gittiğim gezimi, doğanın tüm ihtişamını barındıran bölgede çektiğim fotoğraflara eklediğim kısa notlar eşliğinde paylaşmak istiyorum. 

Olur da gelmeyi düşünürseniz, köye ve sahiline nasıl gelinir, kısaca anlatayım. Ya Sarıyer'den minibüsle ve Hacıosman Metro'dan kalkan 152 no'lu otobüsle ya da özel aracınızla gelebilirsiniz. Biz otobüsü kullanarak Hacıosman'dan yaklaşık 45 dakikada geldik ekibimizle buluşacağımız köydeki son durağa. Hafta içi ve hafta sonu otobüs saatleri değişebiliyor. Buna dikkat etmekte fayda var. 

Otobüs son durakta indiğinizde karşınıza muhtarlık binası çıkacaktır. Hemen yanında bir kafe var. Kafede çay-kahve içebilir, karşısında ve alt sokağa girişteki ufak marketlerden alışveriş yapabilirsiniz. Sonrası mı... Alt sokağı takip ettiğinizde Karadeniz'in hırçın dalgaları size merhaba diyecektir. 😊

Kısırkaya Köyü-Sarıyer
Kısırkaya Köyü-Sarıyer 

Ekibimizle buluşacağımız saatten çok erken gelince eşim ve ben ikinci kahvaltıyı eder etmez köyde kısa bir gezintiye çıktım. İşte, budur ilk göreceğiniz manzara. Vayy vay dedirtiyor değil mi, köyün kurulduğu yer muazzam. Önünde de upuzun kumsalı var. Öyle de sessiz, sakin köy ki, insanın ömrüne ömür katar burası.

İstanbul iline bağlı Sarıyer ilçesinin kuzeyinde, Karadeniz'in kıyısında yer alan köy hakkında doğru düzgün net bir bilgiye ulaşamadım. Her soruya cevabı olan Google efendide de yoktu maalesef. Kimler tarafından ne zaman kurulmuş bilgi yok ama köyün tek ufak ve şirin, kumsala yakın konumlanmış camisinin yapım tarihi 1874 yılını gösterdiğine göre belki bize biraz ışık olabilir sanırım. Önceleri kırsal bir görünüme sahipken 1954 yılında bölgede kömür ve kil madenciliği faaliyete geçince köyün nüfusu artmaya başlamış. 

Kısırkaya Köyü-Sarıyer 

Köyden sahile doğru indiğinizde tekneler karşılar sizi. Köyde hayvancılık, bahçecilik, mandıracılık, olta ve ağ balıkçılığı yapılıyormuş. Yalnız tekneler için ne bir liman ne de barınak, bulunmuyormuş. Kendi imkanlarıyla sahile çekip tamiratlarını yapıyorlarmış.

Fotoğraf, beyefendinin izniyle çekilip paylaşılmıştır. Teşekkür ediyorum kendilerine.

Kısırkaya Köyü Sarıyer
Kısırkaya Köyü-Sarıyer 

Hani yerleşim yerlerinin isimlerini merak ederiz ya, beni de bir merak sardı, Kısırkaya ismini nasıl almış diye. Küçük bir köy olduğundan nasıl olsa gelişmez, kısır kalır demişler. E bir de kısmen kayaların üzerinde de konumlanmış, ismi olmuş Kısırkaya. İleriki yıllarda büyüse de ismi değişmemiş. 

Köyü ardımızda bıraktık, göller bölgesine doğru başladık yürümeye. 

Kısırkaya Plajı-Sarıyer
Kısırkaya Plajı-Sarıyer

Ben böyle bakir kalmış kumsal ilk kez görüyorum. Ne bir tesis, ne bir duş-tuvalet, lavabo, büfe...Hiçbir şey yok. Taa karşıdaki burna doğru uzanan yapılar, belediyenin sahipsiz hayvan barınağıymış. Ondan başka da yapı yok. Yaz mevsiminde çadırını şemsiyesini, çoluğunu çocuğunu kapan gelirmiş kumsala. O zaman da cankurtaran olurmuş. Üstelik plaja giriş de ücretsizmiş. Öğle üzeri fotoğrafı çektiğimde tek tük birilerinin dışında kimse yoktu fakat dönüşümüzde lüks araçlarıyla gelenlerle kumsal epey kalabalıklaşmıştı. 

Kısırkaya Göller Bölgesi Sarıyer
Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Kumsaldan ayrıldık, yemyeşil çayırdan çam ağaçlıklı ormana geçiş yaptık. Geçiş de ne geçiş ama, mayın tarlası gibiydi. Yarı kurumuş ve taze mayıslara basmamak için resmen sek sek yaparak yürüdük. İyidir, iyidir, mayıs varsa, manda-inek var demektir. ☺️

Kısırkaya Göller Bölgesi Sarıyer
Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer

Yeşilin ve mavinin gücü adınaa...Doğanın en en mükemmel renkleri bana göre...İnanın, fotoğraflarıma bir şey yapmıyorum. Telefonum ne çekmişse, odur. 😊

Kısırkaya Göller Bölgesi Sarıyer
Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Göllerden ikincisi...İlk göle, dik ve çetrefilli, geçit vermez olduğundan uğrayamadık. Sadece sık dokulu ağaçların arasından azıcık ucundan gördük, o kadar. Neyse, ikinci göl telafi etmiş oldu. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Bir gölden diğer göle geçişlerimizde çam ağaçlarının nefis kokuları eşlik etti bize.

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Gölleri saymayı bıraktım artık. Çıkış, iniş, göl...Sonra yine çıkış, iniş, göl...😊

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Göller içinde en büyüğü, bu göl...Suyu pırıl-pırıl, berrak, balık dolu...Haritada saydım, küçüklü-büyüklü 20 göl bulunuyor bölgede. Bazı göllerin farklı renkli oluşu, yeraltı kaynaklı kükürt nedeniyle meydana gelmesindenmiş.

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Bir önceki fotoğrafta yer alan göle gelirseniz sırtınızı döndüğünüzde manzaranız Karadeniz olacaktır. Hem efil efil esen rüzgârı da var. Bence kamp severler için bulunmaz cennetten bir köşe...

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

En büyük göl dediğim burada öğle yemeği molası verdik. Uzun mola olunca düşüncelere dalmamak işten bile değil. Şu manzara bana Plitvice Gölleri'ni hatırlattı. Elin gölleri varsa, bizim de var. Şelaleler olmayaversin. Haa oradaki göller doğal oluşumdan meydana gelmiş. Kısırkaya Gölleri'nin bazısı doğal, bazısı da açılan kömür madenleri yüzünden oluşmuş. Olsun, varsın, neticeye bakmak lazım. Tabii Hırvatlar'ın katı kuralları gibi, biz de göllerimizi ve çevresini korumak adına o kuralları uygularsak ülkemizin büyük değerlerinden biri olacağı kanaatindeyim.

Fotoğrafı paylaşmama izin veren grubumuzun sevgili gençlerine çok teşekkür ediyorum. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Plitvice Gölleri demişken aklımdan şöyle bir düşünce de geçmişti. Orada her gölün ayrı ismi vardı. Pekii bizim Kısırkaya Gölleri'nin her birine niye isim koymamışlar ki...Mesela; Mavigöl, Yeşilgöl, Durugöl, Berrakgöl, Pırılgöl diye uzayıp giderdi. Olmaz mı, ne güzel olurdu hem de. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Göllere gelmeye karar verirseniz, tavsiyem yanınıza bol su almanızdır. Kaynak su yok, tesis, tuvalet zaten yok. Telefonlar çekiyor, hatta internette işliyor. Bazı göllere araçla ulaşım neredeyse imkansız. Bazılarına ise engebeli oluşundan dolayı ancak arazi aracınızla ulaşabilirsiniz. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Davarla karşılaşmak sürpriz oldu. Bildiğim kadarıyla yakınlarda sanayi bulunmuyor. Sütleri nasıl da lezzetlidir...Sesleri çıkaydı bari, o da yok. Kuşların şakıyışının dışında bölgeye tam bir sessizlik hakimdi. ☺️

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Bu gölde kısa bir mola verdik. Grubumuzdan kimi arkadaşlarımız kendilerini çimenlerden ve gölden ayırmak istemedi. Çok haklılar bence. E şehrin gürültüsü, kirliliği burada yok ki, doğanın ihtişamı zaten başlı başına büyülü. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Bazı göller arası geçişlerinde yoğun hissedilen yabani andız otu ve narpuz otunun ( yabani nane ) kokusu öyle yayılmıştı ki etrafa, en pahalı parfümleri kıskandıracak kadar güzeldi.

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Birkaç gölde balık tutanlarla da karşılaştık. En çok sazan balığı varmış. Büyük balık görmedim ama kıyılara yakın sularda minik balık kaynıyordu. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Katırtırnağı...Tee yıllar yıllar önce Sarıyer ilçesinin ilk adı, Simas'mış. Bir rivayete göre bölgeye gelen Mısırlı zenginler altınla harcama yaptıkları için zamanla Simas yerine " Sarı lira yer " denmeye başlanmış. Sonra lirayı atıp Sarıyer olmuş. Diğer rivayete göre ise ilçenin kuzeybatısındaki sırtlarında kil ve altın madeni nedeniyle toprağın sarı renkte oluşundan dolayı Sarıyar denmiş. Ve benim de şahit olduğum, bölgede yoğun katırtırnağı bitkisinin sarı rengi de ilçeye adını vermiş olduğu rivayetler arasında...Göller bölgesine gelirseniz bu bitkiyle bolca karşılaşırsınız. 

Kısırkaya Göller Bölgesi-Sarıyer 

Şu akıllı telefonlar iyi ki var diyorum. Çektiğim fotoğrafların konumlarını gösteriyor, ben de nerelerden geçmişim, iyice öğreniyorum. Tabii konumundan başka tarafa zıplayanlar olmayaydı fena olmazdı hani. En altta gördüğünüz büyük gölde çok çekim yaptım, yukarı fırlamış kareler. Hiç yoktan iyidir yine de. 😊

Kısırkaya Göller Bölgesi Rotası

Küçük çıkış-inişlerle zorluk derecesi kolay-orta olan bu parkuru, molalarla birlikte 5 saatte ve yaklaşık 13 km. yürüyerek, başladığımız köye dönerek tamamladık.

 Fotoğrafçılar için görsel şölenin en şahane pozlarını yakalayabileceği göller bölgesi, hem kamp hem de gezi severlere şiddetle tavsiye olunur. Sarıyer'e 17 km., İstanbul'a 60 km. mesafede ulaşımı kolay oluşu da cabası tabii. 😊

Gayet uyumlu 17 kişilik elit grubumuza ve rehberimiz Sinan Bey'e sonsuz teşekkür ediyorum. 

( Rota bilgisi içeren fotoğraf, Sinan beyin izniyle paylaşılmıştır. Teşekkürler...)