nazlitoac.blogspot.com

29 Eylül 2022 Perşembe

Binkılıç Köyü-Çatalca-İSTANBUL

 Binkılıç Köyü - Çilingoz Ormanı Trekking

Efendim; 8 kişilik grubumuzla gittiğim doğa harikası parkuru kısaca anlatmaya çalışacağım. 

Sık orman dokusunun yanısıra fazla iniş-çıkışın olmadığı, temiz su kaynaklarının sıkça karşılaşıldığı, İstanbul'a yakın oluşuyla bu parkuru tüm doğaseverlere tavsiye ediyorum. 

Binkılıç Deresi 

Parkur boyunca bir kaç dere geçişlerimiz de oldu. Gayet kolaydı geçişlerimiz. Yaz aylarında dere kenarlarına gelinmesini pek tavsiye edemeyeceğim. Biz mayıs ayında gitmemize rağmen sinekler şimdiden başlamış uçuşmaya. Kışın ya da bahar aylarında gelmek en iyisi. 

Bir doğasever olarak her zaman özlemini duyduğum görüntülerden biri daha...Her adımda kırç-kırç sesleriyle oluşan amber kokusunu sanırım tüm doğaseverler bilir. Anlatılmaz, yaşanır efendim. ☺️

Ormangülü

Nemli ve bol yağış alan ormanlarda doğal yetişen ormangülünün çiçeklenmesi, genelde ekim-haziran ayları arasında olurmuş.

Daha önce de gittiğim parkurlarda ormangülü görmüştüm ama bu kadar yoğun ve güzeline rastlamamıştım. Sanki birileri saksıda yetiştirmiş, getirmiş ormana dikmiş. Dikenli sarmaşanlı, sık ağaçlıklı alanlar da bile çok vardı.

Katırtırnağı

Sarının en güzeli, ilkbaharda açmaya başlayan sarı salkım...
İlkbaharın geç gelmesiyle henüz tam olgunluğa erişmemiş sarı mucize, traktör yolu üzerinde sıralanan bodur çalıların arasında ben buradayım der gibi kendini gösteriyor. Mayıs ayının güzelini görmemek mümkün değil ki...

Kalebayırı Tepesi'nden Binkılıç Köyü 

İstanbul'un Avrupa Yakası'nın en uzak ucunda yer alan köyün eski adı, Istranca'ymış.

Rivayetlere göre eskiden Rum köyü olan Istranca'da, köyü korumakla görevli 1000 kişilik silahlı grup varmış. Düşman kuvvetlerinin giremediği ender köylerden biriymiş. En yakın köylerin düşmana direnememesine rağmen Binkılıç'daki 1000 silahlı grup, düşmanı geri püskürtmüş. Bu yüzden köyün kurtuluş günü yokmuş.
Istranca adı, 1960 yılında Binkılıç olarak değiştirilmiş.

Çıkartılan kanunla köy belediyeciliğinden çıkarılan Binkılıç, Atatürk ve Fatih Mahallesi diye ikiye ayrılmış. Ormanlık alanlar satıldığından dolayı köyün geçim kaynağı ormancılık son bulmuş. Belediye olduğu dönemlerde köyün geliri daha iyiymiş. 

Köyde, günümüz yapılar arasında geçmişten kalan virane evler de gösteriyor kendini. Ayakta kalmaya çalışan evlerin karakteristik özellikleri de hala duruyor. 

Efendim; 13 km.lik bu parkur, molalarla birlikte 4,5 saat kadar sürdü. Binkılıç'tan başlayıp daire çizerek tekrar köye geri geldik. Bir kaç kere gitmiş olmama rağmen her seferinde ilk kez gidiyormuşum hissi veren bu parkurda, doğaseverler rahatlıkla yürüyebilir.

Bir sonra ki gezimde görüşmek üzere, doğa ve sevgiyle kalın. 




3 Eylül 2022 Cumartesi

Küçük Pazar-Fatih-İSTANBUL

İstanbul'da Kaderine Terkedilmiş Tarihi Semt...

Ahh İstanbul, sen nelere kadirsin...Tarihi yarımadanın her bir köşesi sürprizlerle dolusun. Bir gün değil, iki gün değil, her gittiğim gün sürprizlerini çıkarıyorsun karşıma. 
Efendim; o gün de Vefa'dan Eminönü'ne yürürken eşimle, hiç düşünmeden yolumuzu değiştirip bir anda Küçük Pazar Caddesi'nde bulduk kendimizi. 
1950'li yılların ortasına kadar İstanbul Üniversitesi'nde görevli bilim insanlarının yaşadığı semt, içler acısı durumuna dönüşmüş. 90'lı yıllar sonrası Süleymaniye çevresine göçmenler mesken tutunca İstanbullu yerel ahali semti terk etmiş. İlk zamanlar İstanbul'un taşı toprağı altın diyerek doğu illerimizden gelenlerin mesken tuttuğu semtte, sonraki yıllarda Afgan'ı, Suriyeli'si, Pakistanlı'sı yaşar olmuş. 
İstanbul, tarih boyunca birçok medeniyetin gıptayla baktığı kent olmuştur. Tarihi dokusuyla, gerdanlık misali boğazıyla, görkemli eşsiz mimari yapılarıyla yazarlarından ressamlarına esin kaynağı olmuş bir kenttir İstanbul. 
Mega kentin kalbi tarihi yarımadanın nezih semti, umarım en kısa zamanda itibarlı zamanlarına döner.

Mektebi Sokak-Küçük Pazar 

Caddeden sokağı gördüğümde o şaşırmış halimi sanırım hiç unutmayacağım. Tarihi yarımadanın en güzide semti, sanki savaştan çıkmış gibi. Yaşamın belirtileri olmasına rağmen sessizliğin hüküm sürdüğü sokakta nereye kadar gidebiliriz diyerek başladık yokuş yukarı yürümeye. 

Küçük Pazar 

Osmanlı Dönemi'nin tipik mimari özelliğini yansıtan cumbalı ahşap evleri, öyle yorgun ki...Eski şaşaalı günlerine dönmesi hiç zor olmasa gerek. Keşke aslına uygun restore edilse. 

Mektebi Sokak-Küçük Pazar 

Çok yazık...Üflesen ha yıkıldı, ha yıkılacak. Korku filmlerini aratmayan evlere baktıkça inanın yüreğim sızladı. Burası, bizim kültürel mirasımız. Mirasa neden sahip çıkamıyoruz.? Bazı evler de yanmış. Niçin yanmış, neden önlem alınmamış, birileri mi yakmış? Kafamda cevabını alamadığım bir sürü soru...

Mektebi Sokak-Küçük Pazar 

Üst katın penceresinden evin sakini hanımefendi bir şeyler silkeliyordu. İzin istedim fotoğrafını çekmek için, istemedi. Birisi fotoğrafını çekip Facebook mu ne ( kendi deyimiyle ) orada paylaşmış, hem üzülmüş hem de kızmış başkaları görüp söyleyince. 

Mektebi Sokak-Küçük Pazar 

Küçük Pazar 

Sokakta ilerledikçe yanında üç yaşlarında kız çocuğuyla otuzlu yaşlarında sakinlerden bir hanımefendi ( ismi bende kalsın ) ile sohbet etme imkanım oldu burada. Geçim derdinden taşı toprağı altın diyerek önce kocası gelmiş buraya. Sonra da kocası hastalanınca, dört çocuğuyla birlikte Diyarbakır'dan gelmiş İstanbul'a kendisi. " Kocam beyin ameliyatı oldu, çok zor zamanlardı. İşsiz kaldı. " dedi. Yardımlarla ayakta kalmışlar. Peki, özlemiyor musun memleketini diye sordum, " Özlemez miyim, tabii özlüyorum. Geçim yok ki orada, mecbur buradayız " deyince sustum, kalakaldım. " Evlerin bazıları harabe, pek kalan yok onlarda, diğerlerinde genellikle aileler kalıyor. Hepsi bizim gibi, ne yaparsın be abla,  ekmek kapısı nerde, biz de orda. " dedi. Üzülmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyor. Keşke kimse evinden, yurdundan ayrı düşmese. Kendisi çok sıcakkanlıydı. Dursam, sohbete devam edecekti. Teşekkür edip yolumuza devam ettik. 

Mektebi Sokak-Küçük Pazar 

Küçük Pazar'dan Haliç Manzarası 

Buradan daha yukarı çıkamadık. Neden diye sorarsanız, çekindim. 10-15 metre ötede 6-7 genç gözlerini dikmiş bize bakarak anlamadığım bir dille imalı konuşup gülüşmeleri olunca inanın çekindim yanlarından geçmeye. Aileler olsa sokakta, devam ederdim yürümeye. Onlar ve bizden başka kimse yoktu ki. Göz ucuyla eşime baktım, hiç sesini çıkarmadan yanımda duruyor. Canım yaa, devam edelim desem gelecek benimle. 
O gençler de sanırım ya Afganlı ya da Pakistanlı'ydılar. Kimisinde takke ve şalvar vardı. Bunca yıldır canım ülkemde tek başıma da olsa hiç bilmediğim ara sokaklara da girdim, caddelerde de dolaştım. Ama ilk kez kendi ülkemde, burada endişeye kapıldım. Yoruldum, geri dönelim, başka zaman yine geliriz dedim eşime ve geri döndük.

Küçük Pazar Caddesi 

Küçük Pazar Caddesi 

Süleymaniye ve Vefa'nın hemen alt kısmında yer alıyor cadde. Sağlı-sollu hurdacılar, büfeler, kafeler, butikler, manifaturacılar, lokantalar ve dükkanların sıralandığı cadde boyunca yapıların üst katları da otellere çevrilmiş. Fatih Sultan Mehmet'in emriyle 15. yüzyılda inşa ettirilen Kantarcılar Camii de caddede yürüyenlere selam verir gibi...

" Süleymaniye Camii ve Çevresi Dünya Miras Alanı " olduğunu hepimiz biliyoruz. Mimar Sinan, kalfalık eserim dediği Süleymaniye Camii'nin çevresinin bu halde olduğunu bilse, kemikleri sızlamaz mı...