nazlitoac.blogspot.com

11 Temmuz 2024 Perşembe

Tarihi Kemeraltı Çarşısı İZMİR


Tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda Geçmişe Yolculuk 

İzmir'in göz bebeğidir, tarihi çarşı.
 
Gelin ve damat adaylarının çeyizlik arayışıdır, mağazalarında.
 
Her bayram, bayramlıkların alınacağı, sünnet kıyafetlerinin en hasının İzmir'in tek adresidir, tarihi çarşı.

Hanlarıyla, bedestenleriyle, antikacılar çarşısıyla maziye yolculuğun adresidir, Kemeraltı. 
 
Yüzlerce yıldır zamana inat dimdik ayakta kalmayı başarmıştır, dünyanın en büyük açık hava çarşısı.

Uzun yıllar boyunca camisiyle, kilisesiyle, sinagoguyla üç dini birarada yaşayan bir bölgedir, Kemeraltı.
 
2020 yılında, Unesco tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan " İzmir Tarihi Liman Kenti " nin adıdır, Kemeraltı.

Aklım ermeye, meraklı gözlerle bakmaya başlayan, tee büyüyene kadar ben, zengin tarihinin lezzet ve alışveriş ile harmanlandığı parke taş döşeli sokaklarından kaç kere geçmişimdir, kim bilir. 😊

Kemeraltı Çarşısı 

Kemeraltı Çarşısı, Hükümet Konağı'ndan başlar, Anafartalar Caddesi boyunca kavis çizerek Basmane Altınpark'ta son bulur. Caddenin kavis çizmesinin sebebi de deniz doldurulmadan önce hemen dibinde Smyrna Antik Limanı bulunuyormuş. M.Ö. 300'lere gelindiğinde Büyük İskender, Kadifekale'ye inşa ettiği kalenin surlarını genişletiyor ve böylece antik liman canlanmaya başlıyor.

Gel zaman git zaman İzmir, 15. yüzyılda Timurlenk tarafından fethedilince doğal olan antik liman doldurulmaya başlanıyor. Timurlenk demişken burada bir parantez açmak istiyorum. Açtım parantezi; fetih zamanından önce 14. yüzyıl başlarında, Aydınoğulları'nın hakimiyetinde olan İzmir Limanı'nın öneminden dolayı şehrin kıyı kısmı, Hıristiyan donanmasının eline geçiyor. Limanı kaybeden Aydınoğulları, Kadifekale'nin olduğu şehrin iç kısmında yeni bir şehir kuruyor ve adı da Müslüman İzmir oluyor. İkiye bölünmüş şehrin iç kısmında yaşayan Müslümanlar tarafından, kıyıda yaşayan Hıristiyanlar'a, " Gavur İzmir " denilmeye başlanıyor. Timurlenk şehri fethedince bu isim geçerliliğini kaybetmiştir efendim. Hani günümüzde söyleniyor ya, onun için kapattım parantezi. :) Ticaret canlandıkça 17. yüzyıldan itibaren Kemeraltı Çarşısı işlev kazanıyor. Başlarda Anafartalar Caddesi'nin 350 metresi kullanılırken, günümüze gelindiğinde çarşı olarak caddenin uzunluğu 950 metreye kadar çıkıyor. Yan sokaklarla birlikte yaklaşık 5 km2 büyüyor ve dile kolay 15.000 dükkânı barındıran çarşı halini alıyor. 

19. yüzyıl sonlarına kadar üzeri tonoz ve kiremit örtülü sokakları kapsayan kapalı çarşı görünümündeymiş. Rivayete göre bu görünümünden dolayı da çarşının adı Kemeraltı olmuş. O dönemdeki çarşıda; çiviciler, baharatçılar, demirciler, kömürcüler, saman pazarı bulunurmuş ve hanları, bedestenleri kapsıyormuş. 

Efendim; Anafartalar Caddesi kavis çiziyor demiştik ya, işte o kavis çizen cadde üzerinde sıralanmış tarihi 5 camiden kısaca söz ederek ilkiyle başlamak istiyorum.

Hisar Camii-Kemeraltı

Hisarönü'nde, gürültülü kalabalığın keşmekeşinde nadide bir gül gibi yükselen, İzmir'in en büyük ve görkemlisi olan cami, kimisine göre 1592, kimisine göre de 1597 yılında Aydınoğulları'ndan Yakup Bey tarafından yaptırılmış. 

 " İçeri giren güvendedir " yazan etkileyici giriş kapısından avluya girdiğimde, ne bir uğultu ne bir gürültü, bir an da yok olduğunu çok net hatırlıyorum. O uğultu nereye, nasıl kayboldu, çok ilginç gelmişti bana. 

Hisar Camii-Kemeraltı 

Tarihe tanıklık etmiş cami, merkezi bir kubbe ve onu destekleyen kubbelerle örtülü, kesme taş ve moloz taştan inşa edilmiş. 

Kestanepazarı Camii- Kemeraltı 

Kemeraltı camilerin içinde en görkemlilerinden biri olan yapı, Kestane Pazarı  denilen yerde Emin oğlu Hacı Ahmet Ağa tarafından 1667-1668 yılları arasında yaptırılmış.

Gotik tarzda, gözlerimi alamadığım yuvarlak kemerli pencereleriyle mimari bakımından muazzam olan caminin üzeri, tromplu bir kubbe ile örtülmüş ve çarşı-cami tipinde konumlanmış. 

Kestanepazarı Camii Şadırvanı 

Şadırvan, çarşı içinde camiden biraz uzağa konumlanmış. İncelerseniz musluklarının demir kafes içine alınmış olduğunu göreceksiniz. Kimse çalıp götürmesin diye...

Başdurak Camii-Kemeraltı 

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne göre tahıl tüccarı Hacı Hüseyin tarafından 1652 yılında yaptırıldığı sanılıyormuş. 

Geçmiş yıllarda " Başoturak " diye bilinen bir bölgede yer alan cami, günlük dilde daha kolay söylendiği için zamanla Başdurak olarak anılmaya başlanmış. 

Büyük bir kubbe ile örtülü caminin alt katında dükkanlar, üst katında da ibadet mekanı bulunuyor. Klasik Osmanlı mimarisine örnek teşkil eden yapının dış cephesi ise motif ve kabartmalarla bezenmiş. 

Şadırvanaltı Camii-Kemeraltı 

Adını, yanında ve altında bulunan şadırvandan alan yapı, beyaz bir inciye benzeten Evliya Çelebi'ye göre 1636 yılında Bıyıklıoğlu Mahmut tarafından yapılmış. 

İnşa edildiği yere uygun olarak avlusu bulunmayan camiye, 1834 yılında kütüphane eklenmiş. Deprem ve yangınlarla birçok defa hasar görmesine rağmen her seferinde onarım geçirmiş. 
Sonradan restore edildi mi, bilemiyorum, tarihi cami bana epey bakımsız göründü. Umarım restore edilmiştir. 





Kemeraltı Camii-Kemeraltı 

Konak Meydanı'ndan Anafartalar Caddesi'ne geçiş yaptığınızda karşınıza ilk çıkacak olan cami inşa edildiğinde iç limanın kıyısında yer alıyormuş. Her ne kadar inşa tarihi kesin bilinmese de kapısında yazdığına göre 1671 yılında Yusuf Çavuşzade Ahmed Ağa tarafından yaptırılmış. Yapımı esnasında medrese, kütüphane ve sebil de eklenen caminin kare planlı ibadet mekanının üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüş. Kaidesi kesme taştan inşa edilen, tek şerefeli ve yuvarlak gövdeli minareye sahip yapının ve avluyu çeviren duvarların göz alıcı pudra rengi olması, çevresindeki dükkân ve büfelerin arasında sıkışık gibi görünse de hemen kendini belli ediyor. 

Kemeraltı'nda Sokak Lezzetleri

Nasıl ki ülkemizin her bir taşı-toprağının öyküsü varsa insanın aklını başından alan lezzetlerinin de öyküsü vardır. İster bilindik olsun ister bilinmedik, o yöreye ait lezzet yolculuğunu anlamanın tek yolu, tatmaktır. Demem o ki, anlatılmaz, yaşanır. :)

Osmanlı Macunu-Kemeraltı Çarşısı 

Sadece bu çarşıda olmazdı ki, İzmir'in hemen hemen her sokağına gelirdi Osmanlı Macunu. Bunca zaman geçmiş, burada karşıma çıkacağı aklıma hiç gelmezdi. Şimdiki nesil pek bilmez, eski Ramazan aylarının en tatlı şekerlemelerinden biriydi. Sunumu ve renkleriyle görsel şölen sunan, tahta çubuğa sarılarak yenen macunu tatmadıysanız bir deneyin derim. 
Sağ olsun, macuncu beyefendi bir çok açıdan çektiğim fotoğraflara sesini çıkarmadı, hatta poz bile verdi.

Gevrek-Kemeraltı 

Tee yıllar önce İzmir'de, annemlerdeyiz bir gün. O gün eşim kahvaltı için fırına ekmek almaya gidiyor. Fırının vitrinine dizilmiş taze gevrekleri görünce kahvaltıda güzel gideceğini düşünüyor. Fırıncıya, ekmeğin yanında iki de simit istiyorum diyor. Eşim simit dedikçe fırıncı ya kandil simitlerini ya da simit şeklindeki kurabiyeleri paket yapmaya kalkıyor. En sonunda vitrini gösterip işte bunlardan istiyorum diyor eşim. Fırıncı da onlar simit değil ki, gevrek diyor. Eşim kaşları çatık eve geldiğinde öyle bir anlatışı vardı ki, çok gülmüştüm o zaman. Simit bu simit deyip durmuştu. İzmirliler de der ki, simit denizde olur efendim. Acaba fırıncının asfalyaları ( sigortaları ) atmış mıdır diye de düşünmüştüm hani. 😊

Ha gevrek ha simit, ne farkı var ki diye soranlarınız olabilir. Hemen diyeyim. Nohut mayasıyla ( zahmetli olduğundan hazır mayayı tercih edenler de var ) hazırlanan gevrek hamuruna tuz, su, az yağ konup yuvarlayarak halka şekli verilir. Kaynayan pekmeze atıp 10 dakika kadar ön pişirme yapılır. Halkalar kaynayan pekmezden çıkarılır ve susamlanır. Sonra 20-30 dakika fırında pişirilir. 
Simit hamuru ise toz mayaya tuz, süt ve şeker konularak hazırlanır. Bükülüp halka şekli verilir, ya pekmez ya da su yardımıyla susamlanır ve fırında pişmeye bırakılır. Yani İzmir gevreğine süt ve şeker konulmaz, iki kez piştiği için kıtır kıtırdır. Simitse bir kez pişer ve yumuşaktır. 

16. yüzyılda Kırım Değirmendağı'ndan İzmir'e gelen Tatar Türkleri'nin kazandırdığı İzmir Gevreği, 2021 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu'ndan tescillenip coğrafi işaret de almış.

Şambali ve Halep Tatlısı-Kemeraltı Çarşısı 

Halep tatlısını pek değil de şambaliyi çok iyi bilirim. 70'lerde ben çocukken mahallemizin şambalici amcası vardı. Her yaz sokağımızın başında üç tekerlekli aracıyla belirdi mi eve koşar parayı alıp, birer dilim şambali alırdık. Ağzında birkaç diş kalmış, sessiz, güler yüzlü, titiz bir amcaydı. Kışın da koluna astığı sepette balık satardı. Hep merak etmişimdir, ufak tefek, zayıf bedeniyle o kadar yükü nasıl taşıyor diye. Bilirdik nerede yaşadığını, kim olduğunu. Kimi kimsesi olmayan, kendi halinde biriydi. Sonra, gelmez oldu. Duyduk ki vefat etmiş. Ahalice çok üzülmüştük. Bir daha ne şambali ne de balık geldi sokağa. O fıstıklı şambalinin tadını ve düzgün dilimlenmiş görüntüsünü asla unutmam. 

Diğer adları; Şambaba, Şam Tatlısı olan Şambali ismi sizi yanıltmasın. Orta Doğu ismini çağrıştırsa da, aslında Balkanlar'dan gelen bir tatlı. Göç nedeniyle İzmir'e gelenler yanlarında revaniyi de getiriyor. Yine aynı şekilde Yemen savaşından İzmir'e gelenler de Halep tatlısıyla geliyor. Osmanlı Devleti'nde Birinci Dünya Savaşı nedeniyle ekonomik kriz baş gösterince revaniden yumurta, un ve yağı çıkarıyorlar, oluyor Şambali. Savaş zamanı şekeri ya bulamamışlar ya da pahalıymış. Çare olarak da ballı şurup tatlıya konurmuş. 

Halep Tatlısı ise Şambali'ye benzer ama tadı başkadır. Pekmez ve bol cevizle yapılır, ikram edileceği zaman da isteğinize göre arasına süt kaymağı konulur. Yoğunluğundan dolayı tat bakımından Halep Tatlısı biraz daha ağırdır. 

Gelen göçmenler ilk Kemeraltı'nda dükkân açtıkları için her iki tatlı da buraya özgüdür ve coğrafi işaret almıştır. Zamanla şehrin dört bir yanına, ardından da Manisa'ya yayılmıştır. İlla ki mekanda yemek zorunda değilsiniz. Yağlı kağıtta birer dilim alıp gezinize devam edebilirsiniz. 

İzmir Kokoreçi-Kemeraltı Çarşısı 

Kuyumcu vitrininde dizilmiş bilezikler gibi şişte kızartılan kokoreçin yanından bile geçmeyenler de vardır elbette fakat kimileri için ise sokak lezzetlerin baş tacıdır. 

Kokoreçi ilk kimler ortaya çıkarmış diye Google'a sorayım dedim, hayy sormaz olaydım. Kimisi Orta Asya diyor, kimisi Balkanlar kimisi de Yunanistan diyor. Türkiye'ye gelişine ise hiç değinmeyeyim. Rivayet üstüne rivayet...Kesin bilgi yok ne yazık ki. Haa öğrendim ki, Türkçe kokoreç, Yunanca kokorótsi, Arnavutça kokërroz " mısır koçanı " demekmiş.
 İstanbul ve İzmir'i kıyaslarsam, İstanbul'da ekmeğin arasına azıcık kokoreç koyup bolca biber ve domates eklenir, İzmir'de ise bolca konan kokoreçe isteğe bağlı olarak sadece kimyon ve tuz eklenir. Üstelik İzmir'de kokoreç, İstanbul'a nazaran hem daha leziz hem de ucuzdur. Not almışım, 2020'de yarım ekmek arası kokoreç 10 lira, bol malzemeli isterseniz 12 liraymış. 

İzmir Pidesi-Kemeraltı Çarşısı 

Biz ne zaman Kemeraltı Çarşısı'na gitmişsek öğle yemeği olarak genelde pide yemişizdir. E çarşıda dolaşmışız o kadar, alışveriş ister bitsin ister bitmesin, o pideciye mutlaka uğranırdı. Lahmacunu bilmezdik ki.

Düşündüm durdum, gittiğimiz pidecileri bir türlü hatırlayamadım. Yalnızca en sık uğradığımız pideciyi tarif edebilirim. Hafızama yer etmiş olanlardan ilki, daha mekana girmeden kapıdan gelen enfes iştah kabartan pidelerin kokusuydu. Annem siparişimizi girişte usta ve garsona söyler, sonra da dar ve dik, gıcırdayan ahşap basamaklardan üst kata çıkardık. Üstü mermerden alçak masanın etrafındaki taburelere oturup beklerdik pideleri. Garson koca siniyle merdivenin başında göründü mü, bekleyiş bitmiştir. Beyaz saman kağıdına konmuş dumanı tüten kıymalı pideler ve ayranlar masada yerini almıştır artık. 

Kıymalı pideyi en son Hisar Camisi'nin çok yakınında bulunan pidecide yemiştim. 2020'de pide 12 liraydı. Eskiden pidenin hamuru biraz daha kalın ve iki kişiyi doyuracak kadar büyük olurdu. Son yıllara bakıyorum da hamuru inceldi ve küçüldü. Neyse ki iç malzemesinden kısıtlama olmaması hamurdaki açığı kapatıyor. :)

Boyoz-Kemeraltı Çarşısı 

İzmir'in her fırınında ve seyyar satıcıların arabalarında bolca bulunan sıcak-sıcak, çıtır, nar gibi kızarmış doyumsuz boyoz ( İspanyolca Bollos ) yöre halkın mutfağının vazgeçilmezidir.

1492 sonrasında İspanya'dan göç ederek yerleşen Sefarad Yahudiler'i tarafından İzmirliler'e kazandırılan bir çeşit hamur işi olan, coğrafi işaret almış boyoz, mayasız olarak un, tuz, ayçiçek yağı ve tahinden yapılıyor. Olur da giderseniz peynirli boyozu mutlaka denemenizi tavsiye ediyorum. 

İzmir Tulum Peyniri 

Fiyatlarını görünce şok oldunuz, değil mi...:)))
20 Ocak 2020 tarihinde çekmişim bu kareyi. Sonraki yıllarda da gittiydim İzmir'e ama fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. Fiyatlarıyla aklımızı bulandırmadan, gelelim bizim ünlü tulum peynirimize. 
Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Yörükler, Bergama ve civar köylerine yerleşiyorlar. Madra Dağları'nda otlayan koyunların sütünden, deri tulumlarda peynir yapıyorlar. Zamanla tulumda yapılan peynirin ünü artıyor ve Ege Bölgesi'nin birçok il ve ilçesine yayılıyor. Yayıldıkça hem keçi ve inek sütünden hem de Bergama'ya has deri tulumlar yerine tenekelerde peynir yapılmaya başlanıyor. Türk Patent ve Marka Kurumu'ndan da 24 Ocak 2022 yılında tescillenip coğrafi işaret alıyor. 

İzmir'e uğramayı düşünürseniz kahvaltının en kral peynirini her markette bulmanız mümkün olacaktır. İsteğe bağlı olarak vakumlatıp gideceğiniz yere götürebilirsiniz. Fotoğrafını çektiğim marketten o zaman 5 kilo alıp İstanbul'a getirmiştim. Birkaç hafta önce kardeşimden rica ettim, peyniri aldığım markete gidip fiyatlarını öğrenmişti benim için. 240 liradan 400 liraya kadar değişiyor, demişti. 4 yılda geldiği fiyat ürkütüyor açıkçası. 

Şimdii, sokak lezzetlerinde tulum peyniri ne alaka diyenleriniz olabilir. Efendim; kumru desem...Çoğu kişinin aklına gelen, kumru kuşu olur sanırım. Halis muhlis, coğrafi işaret almış Kumru, İzmir'e özgü bir çeşit sandviçtir. İşte bu sandviç tulum peyniri, domates, biber ve salatalık konularak yapılıyor. Üzeri bol susamlı pamuk gibi hamuru kuşun gövdesine benzediği için ismi olmuş, Kumru. Bazı büfelerde sucuk ve salamlısı da yapılıyor ama şarküteri ürünü sevmediğimden orjinalini hep tercih etmişimdir. Çarşıya gelirseniz bol bol kumrucularla karşılaşırsınız. :)

İzmir Lokma Tatlısı 

Kâh büfelerde, kâh cami önlerinde, kâh sokak aralarında mutlaka çıkar karşınıza. Öyle bal gibi şekerli de yapmıyorlar. Sokak arasında çıtır çıtır, ağızda dağılan lokma tatlısını dağıtan araç görürseniz şaşırmayın. Mutlaka hayır için dağıtıyordur. Eğer benim gibi kendinize değil de, evdekilere de götüreceğim derseniz tatlıyı servis eden kişi böyle büyük kaba doldurup veriyor. Aklınızda bulunsun. :)

Hamza Rüstem Pasajı-Kemeraltı Çarşısı

 Bu fotoğrafı çekme sebebim Arapça yazısı olmuştu. Ben küçükken de vardı ve hâlâ da yerinde duruyor.

Pekii, pasaja adını veren Hamza Rüstem kim mi...1872 yılında Girit'te dünyaya geliyor ve orada fotoğrafçılığı öğreniyor. 1925'te mübadele nedeniyle ailesi ve malzemeleriyle birlikte İzmir'e taşınıyor. 19. yüzyılda han olarak inşa edilen, daha sonraları pasaja döndürülen bu yapıda fotoğraf stüdyosu açıyor ve İzmir'in ilk Müslüman fotoğrafçısı oluyor. O dönemlerde yerel basının fotoğrafçısı olmadığından Hamza Rüstem, gazeteler için fotoğraf çekermiş. Fotoğrafları albüm haline getirmiş ve müzesinde de sergileniyormuş. 

Kemeraltı Çarşısı 

Çarşının sokaklarını dolaştığınızda körüklü tentelerden dolayı yapıların üst katları pek görünmez. Bazı üst katların virane hali gerçekten de üzüyor insanı. Restore edilse, ne güzel olurlar.

Kemeraltı Çarşısı 

Ne öyle koca koca, ruhsuz kapalı alışveriş merkezleriymiş, buyrun size miss gibi açık havada esas çarşı...Hem de yok, yok denilen, aradığınız her şey var bu çarşıda. Alışveriş mi yapman gerekiyor, geleceksin buraya, esnafla sohbet edeceksin, haa unutmadan esnaflık burada babadan oğula geçiyor, tee dedesinden dedesine kalan dükkânlar yani, pazarlık edeceksin, ikram edilen çayı içeceksin, alacaksın alacağını tokalaşıp hayırlı işler diyeceksin. Almadın mı, canın sağ olsun. Tabii eskiden böyleydi, şimdi nasıl bilemiyorum. :) Yoruldun mu, gideceksin Kızlarağası Hanı yanındaki Kahveciler Sokağı'na, içeceksin kumda kahveni. :)

Çarşıya yaz mevsiminde gelirseniz gördüğünüz körüklü tenteler kavurucu güneşi engellemek için tamamen açılıyor. Sokaklara gölge ve serinlik düştüğünden dolaşmak sorun olmuyor. Siz, siz olun yine de öğleden sonraya kalmayın. Zira kalabalık iyice artmış oluyor. Özellikle büfe önlerinde yığılma olduğundan sokakları arşınlamak bir hayli zor. 

Tee karşıda görülen puslar altında göz kırpan Kadifekale Dağı, beni de kadraja al der gibi kendini gösteriyor. Merak etme Kadifekale, seninle olan randevumu unutmadım, elbet bir gün görüşeceğiz. 😊
 
Konak-İzmir

İster metro ister otobüsle toplu ulaşım araçlarıyla ya Konak Meydanı'ndan ya da Çankaya ve Basmane'den Kemeraltı Çarşısı'na rahatlıkla gidebilirsiniz. Konak Meydanı'nı gezdiniz diyelim, çarşıya geçiş yapacaksınız, Saat Kulesi'nin hemen arkasında yer alan Hükümet Konağı'nın yanından Anafartalar Caddesi'ne yönünüzü çevirdiniz mi çarşıya gelmiş olacaksınızdır.

Çarşıyı gezdiniz, Konak Meydanı'na geldiniz ve orayı da gezdiniz, zamanınız da var, Konak ve İzmir Körfezi'ni şööyle birazcık tepeden izleyeyim derseniz fotoğrafta görülen Konak Köprüsü'nü geçip otobüs son duraklarına geliyorsunuz. Hemen yanında yer alan Birleşmiş Milletler Caddesi'ne adım atıp kıvrıla kıvrıla yükselen yol boyunca yürüdüğünüzde manzaranız bu olacaktır. Yalnızca bu değil ki, körfeze kıyısı olan Bayraklı'dan taa Çiğli'ye kadar rahatlıkla görebilirsiniz. Ehh bu yokuşa kadar gelmişken 20-30 metre daha yürüyerek Ümran Baradan Çocuk Müzesi'ne de uğrarsınız artık. Ben o müzeye giderken çektim bu fotoğrafı da. 😊

Tarihi çarşıdaki yolculuğumda sabırla okuyarak bana eşlik ettiğiniz için sonsuz teşekkürler...Doğa ve sevgiyle kalın. 











80 yorum:

  1. Güzel bir anlatım olmuş 2016 yılından bu yana gitmedim. O çarşıda şadırvanaltı camiine yakın babamın 2 ağbisinin dükkanı var. İzmirin gizli sakıp sabancı kardeşleri olarak anılırlar. Birinin saatçı dükkanları var, birinin de kolonyacı dükkanları var. Saatçı olanın da ayrıca 2 fabrikası var. Babamın ölümünden sonra bu kişilerin babamdan genel vekalet alarak memleketteki babamın miras haklarını sattıklarını öğrendik ve akrabalık ilişkilerini bitirdik. Bu zenginlikte babamın miras hakkına nasıl ihtiyaç duydular her zaman düşünmüşümdür. Kemeraltında ünlü bir kumrucu var onunla karşılıklı dükkanları.
    Bilmediğim yerlerini de tanıtmışsın sağol.
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum kıymetli katkınıza sevgili Yüreğimin İklimi.
      Kemeraltı Bölgesi, Kentsel Sit Alanı kapsamında olduğundan her bir metrekaresi çok çok değerlidir. Keza çarşıdaki meskeni, dükkânı, mağazanın değeri ölçülemez sanırım.
      Kimileri aç gözlüdür. Mala mülke doymaz. Hep daha fazlasını ister. Karakteri böyleyse ister kardeşi olsun, ister başkaları olsun, dalavere yapmaktan çekinmez. Amcalarınız sadece babanızın mirasını gasp etmemiş, yeğenlerine de haksızlık etmiş. Kardeş kardeşe nasıl yapar bunu, nasıl kötü yürekli oluyorlar, bilmiyorum inanın. Akrabalıktan silmekle iyi yapmışsınız. Onlar gerçek akraba değilmiş. Zaten zenginmişler, Allah gözlerini doyursun.
      Siz de sağ olun. Ben de sevgilerimi gönderiyorum.

      Sil
  2. Ah enfes bir yazı bu Nazlı Hanım. Okuduğum her satırda bir cümle söyledim ama şimdi yorum kısmına gelince ne yazacağımı toparlayamadım :))
    En çok eşinizin fırında yaşadığı simit-gevrek olayına güldüm. Zira ben de bir İstanbul' lu olarak hep simit diyordum dilime öyle alışmış. Hatta biz gevrek bir simit ver derdik simitçiye. Şimdi o tariflediğiniz şekilde pişiren olduğuna da inanmıyorum nedense, her şey çok bozuldu. Yazarın dediği gibi "önce ekmekler bozuldu".
    Yerleşme kararı aldığım İzmir' de beni çok keyiflendiren bölgedir burası. Bana, ayıla bayıla gezdiğim Eminönü-Kapalıçarşı'yı anımsatır. :)
    Yok yoktur orda da ve Kemeraltı'nda da öyle.
    Bu yazıda adeta bir Kemeraltı günümü anlatmışsınız :) Sadece İzmir' de pek sevilen söğüşçüyü atlamışsınız, onu da çok severim ben.
    Elinize sağlık enfes yazı için. Keşke Ağustostaki İzmir blog yazarları toplantısında olsanız siz de. :)
    Sevgiler benden <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söğüşü bilmeme rağmen yazmadım sevgili Sezer Hanım. İzmir'in en meşhur lezzetlerinden biri olduğu halde bir türlü tadına bakma fırsatım olmadı. Bu yayını yazarken hep hayıflandım durdum. Tadını bilmediğimden yazmak istemedim. Bu da benim ayıbım oldu.:) Kendime söz verdim, İzmir'e bir daha ki gidişimde kesin bakacağım tadına ve buraya da ekleyeceğim. :)
      İzmir'de olsaydım kesin o toplantıya gelirdim. Blog yazarlarla tanışıp sohbet etmek harika olurdu. :)
      Dediğiniz gibi önce ekmekler bozuldu. Ben de artık neyin ne olduğuna pek güvenemiyorum. Doğallık diye bir şey kalmadı.
      Bu yayındaki sokak lezzetlerini mümkün olduğunca hafızamda yer etmişleri dökmek istedim yazıya. Neredeyse yarım asır geçmiş, elbette aynı tadı bulmak çok zor. Ama İzmir'in sokak kültürünün hâlâ sürdürüyor oluşu ise sevindirici geliyor bana. :)
      Ahh Kapalıçarşı, Eminönü...Sadece İstanbul'un değil ülkemizin en muazzam tarihi yerleridir. İnsana doğduğu şehirleri başka güzel gelir. Bir İstanbullu'nun İzmir'e alışması kolaydır diye duymuştum. Fakat İstanbul'un tarihi ve kültürünün farkında olanların, görebilenlerin, hissedebilenlerin bir yanının, şehre olan özlemi hiç azalmaz diye de duymuştum. Hayat bizi nereye sürüklüyorsa mecbur oraya tutunuyoruz. Sağlık olsun diyelim artık. :)
      İstanbul'a ilk geldiğimde gevreğe simit demekte biraz zorlandım ama baktım tadı başka, demek buna simit diyorlar dedim, sonra adapte olmak kolay oldu. Kesin olan şu ki pastane simidine hiç alışamadım. :)
      Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum sevgili Sezer Hanım. Sizin de gönlünüze sağlık olsun. Benden de sevgiler...:)

      Sil
    2. Olur mu hiç Nazlı hanım, ayıp olacak bir şey yok ki.. siz o kadar kapsamlı, mükemmel bir yazı yayınlamışsınız ki, belki unutmuşsunuzdur diye hatırlatma anlamında yazdım. :)
      Ve haklısınız, insan denemediği şeylerden uzak kalıyor.
      Bu şahane yazıya diyecek lafım yoktur :) <3

      Sil
    3. İnce düşüncenize çok teşekkür ediyorum sevgili Sezer Hanım. Bence söğüşü hatırlatarak çok iyi ettiniz. Her ne kadar yazımın satırlarında anmamış olsam da en azından İzmir'in sokak lezzetlerinden birinin yorum kısmında adı geçerek varlığını belirtmiş oldunuz. :)
      Yazıyı beğenmenize büyük onur duydum. Mutlulukla kalın. :)

      Sil
  3. İzmir bayıldığımız şehir, siz de pek güzel güzelliklerin ve özelliklerin altını çizmişsiniz. Sokak lezzetleri baştacımız elbette fakat Kemeraltı'nın efsanelerinden söğüşü göremedim ben ki şu an fark ettiğim üzere Sevgili Momentos da altını çizmiş. Belki farklı bir adla idi yazıda da ben fark etmedim:) Enfes bir İzmir yazısıydı, pandemi sonrası gidemediğimiz şehir sayenizde en özel yerleri ve lezzetleri ile ayağımıza geldi. Çokkkk teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söğüş konusunda çok haklısınız Sayın Buraneros. Sevgili Momentos'a yazdığım gibi bu söğüş konusu benim ayıbım oldu. Aslında bir İzmirli olarak bu efsane lezzetin tadına bakmak için fırsatı benim yaratmam gerekiyordu. Bilemiyorum, tadına bakmayışım belki de gençken kuzu kellesine biraz uzak oluşum da etkili olabilir. :)
      Tadını bilmediğimden bu yayına yazmadım. Şimdi düşündüm de kıyısından köşesinden az da olsa İzmir Söğüşü diye bahsetseydim iyi olurmuş. :)
      Yazıyı beğenmeniz benim için onurdur. Umarım İzmir'e yolunuz yine düşer. Eminim, sizin anlatımınızla çok daha değer kazanacaktır.
      Rica ederim, ne demek, asıl ben teşekkür ediyorum kıymetli yorumunuza. :)

      Sil
  4. 15.000 dükkan! Hiçbir AVM'de yoktur bu kadarı. Ben görmedim ama ismini çok duydum. Aa! O macuncu ben çocukken sokaklarda dolaşırdı:) biz de severek yerdik:)
    :)))Ben de simit diyorum:) bu arada bizim Ankara simidi de güzeldir. Çok severim yanında sıcak çayla.
    Şambali ve Halep tatlısı hiç yemedim ama zaten şerbetli tatlılarla arama iyi değildir. :) Ben tuzlucu ve ekşiciyim:))kısır olur, turşu olur:)
    Ay, Allah rahmet eylesin adamcağıza ...:( revani de şerbetli ama onu seviyorum, bir şekilde tarif buldum şerbeti yarım limonla birlikte kaynatılan bir tarifti Nazlıcığım, şekeri de tariften daha az koyunca güzel oldu yani baymadı beni. Boyozu çok duydum ama hiç yemedim. Fiyatlar gerçekten şoke etti:) tulum peynirini çok severim, bir de rahmetli anneannemde yerdik (Bitlislidir) otlu peynir ay tadına doyum olmazdı.
    Ne güzel gidip gezmesem de çok bilgim oldu ve gözümün önüne geldi, kalabalığın uğultusunu duydum sanki ve yiyeceklerin kokularını. Eline sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tatlıyı severim ama öyle çok şekerli olmamak koşuluyla. Zaten hazır tatlı bizim eve pek girmez. Kendim yaptığımdan şekerini de az koyuyorum. Revaniyi sevmeyen yoktur sanırım. Az şekerle olur tabii. Ben de öyle yaparım. Ellerinize sağlık ve afiyet olsun size. :)
      Öğrendiğimde ben de şaşırmıştım. Az buz değil hani, 15.000 dükkânı barındıran bir çarşı...Buna ilaveten çalışan eleman sayısının 60 bin civarında olduğunu duymuştum. Galiba hiçbir AVM'de bu kadar çok çalışan eleman olmaz. :)
      Ankara'ya gittim ama simidini yemedim. Blogda gezilerimi yazıyorum diye son yıllarda gittiğim yerlerin yerel lezzetlerini tatmaya çalışıyorum. Edirne'ye gittiğim de bile Selimiye simidinin peşine düştüm. İlla ki bakacağım tadına. Buldum ve eve de getirdim. :)
      Van otlu peyniri, Bitlis otlu peynirine benzer mi acaba...Şehirler birbirine yakın ya, merak ettim şimdi. Van peynirini bilirim de Bitlis'inkini bilmiyorum. Yerel ot giriyorsa zaten başlı başına mükemmel oluyordur. :)
      Fiyatlara hiç değinmeyeyim. 3 kuruş maaşlara zam yapacaklar, temmuz ayına girmeden başladılar tüketim maddelerin fiyatlarını yükseltmeye. :)
      O hisleri verebilmişsem ne mutlu bana. Umarım o taraflara gidip gezme şansı bulursunuz. Sizin de gönlünüze sağlık olsun. Çok teşekkür ediyorum kıymetli katkınıza. :)

      Sil
    2. Çok şekerli olunca bayıyor değil mi?:) Çikolatanın bile bitter olanını seviyorum. Bu arada sana kısır yazdım canım kısır çekti:)))Anneannem Bitlisliydi ama biz o otlu peyniri Beylerbeyi'nde kiracı oldukları evde kahvaltıda yerdik, annemin dediğine göre peynir vs. Bitlis'ten gönderirlermiş ama belki de Van otlu peyniriydi sonuçta yan yana şehirler.

      Sil
    3. Evet yaa, çok şekerli beni de bayıyor. Aramızda kalsın, eskiden bir dilim baklavayı üç günde bitirdiğim olurdu. :)) Baktım olacağı yok, tatlıları kendim yapıyorum. Hem de az şekerli...:))
      Kısır dediniz, bakın şimdi aklıma getirdiniz. Yapalım valla, afiyetle tüketelim. :)
      Her yöremizin ayrı ayrı lezzetleri var. Kültürümüzün zenginliği öyle çok ki...Bitlis ve Van illeri yakın olmasına rağmen eminim ürünlerinin tatları bile farklıdır. Siz Bitlis otlu peynirine aşinasınızdır. Van otlu peynirinin tadına baksanız belki de aradaki farkı anlayabilirsiniz. Otu olsun, peynirin yağ oranı olsun, ineğin otlandığı çayır olsun, mutlaka farkı vardır. Ülkemiz peynir cenneti valla. Çeşit çeşit ne güzel...:)
      Çok teşekkür ediyorum kıymetli katkınıza. :)

      Sil
    4. Ne demek?:))ben sayfana sohbet etmenin de zevkine varıyorum. :)

      Sil
    5. Ben de sohbetinizden büyük keyif alıyorum. Eksik olmayın, iyi ki varsınız. :)

      Sil
  5. İzmir'i tarihi dokusuyla, lezzetleriyle ne kadar güzel anlatmışsınız sevgili Nazlı Hanım. Emeğinize sağlık. Ablamlar İzmir'de oturuyor. Bu vesileyle sık sık gidebiliyorum. Bu Eylül'de de kısmetse gideceğiz. Boyoz, tulum peyniri, Konak Meydanı, Kemeraltı çarşısı, Saat kulesi bizi bekler. Yazınızı okurken özlemim arttı. Kalın sağlıcakla :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güle güle gidin sevgili Yıldız Hanım. Eylülde İzmir'e gitmek, harika bir zamanlama. Sıcaklar azalmış oluyor o zaman. İzmir'in güzellikleri sizi bekler. Doya doya gezin. :)
      İnsanın İzmir'de akrabası olmalı, hem de çok yakınıysa daha da güzel oluyor. Bir ayağınızda orada...:)
      Sabırla okumanıza ve kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. Sizin de gönlünüze sağlık olsun. Siz de sağlıcakla kalın. :))

      Sil
  6. Ne dolu dolu bir tanıtım olmuş, emeğinize sağlık Nazlı Hanım. :)) Her şeye çok hakimsiniz, belgesel gibi olmuş. Fotoğraflar çok hoş. Simit benim için de her yerde simittir. :)) Oranın pidesi bizim Konya'nın etli ekmeğine benziyor ki benim vazgeçilmezimdir, tatları benzer midir bilmiyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı beğenmenize büyük onur duydum sevgili Duygu Hanım. Hele belgesele benzetmenizde mahcup hissettim kendimi. Sağ olun, var olun. :)
      Konya Etli Ekmeği'ne benziyor evet, haklısınız. Tek farkı pidenin hamuru kalındır ve kenarları kıvrılarak kapatılır. Konya'nın etli ekmeğinin hamuru inceciktir ve tadı da enfestir. Yedikçe yiyesiniz gelir. Sevmeyen yoktur sanırım. :))
      Sizin de yüreğinize sağlık olsun. Değerli katkınıza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  7. gevrek ve simit farkını öğrenmiş oldum:) Boyozu da beğenmiştim. İzmir'in çarşısını, tarihi dokusunu çok iyi aktarmışsınız, oraya her gittiğimde keyifle gezerim:) ayaklarınıza, emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin de gönlünüze, okuyan gözlerinize sağlık olsun sevgili maviye iz süren. O hissi verebilmişsem ne mutlu bana...İzmir'i keyifle gezip, lezzetini tatmanıza çok memnun oldum. :)
      Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  8. kemeraltı, köftecileri, pidecileri, tatlıcıları, sakızlı kahvecileri ünlü. rengarenk çarşı :) ne ararsan var :) her zaman kalabalık :) çok eskiden de ilçelerden atlarla giderlermiş çarşıya :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir ayrıntıya değinmişsiniz sevgili deeptone. Eski dönemde çarşıda saman pazarının olması, gelen atlıların atları için olabilir kanımca. :)
      Evet, rengarenktir, yok, yoktur, ne ararsan vardır. Hatta öyle ki aramadığın çıkar karşına, almadan gitmezsin çarşıdan. :)) Tabii eskidendi, şimdiler de ekonomi sorunu var. Millet cebini düşünür oldu artık.
      Sırf gezmek olsun diye de gelenler var. O yüzden hep kalabalıktır çarşı. :)
      Değerli katkınıza çok teşekkür ediyorum sevgili deeptone. :)

      Sil
  9. Çok uzun zamandır İzmir'e gitmedim yazınızı okuyunca gitme isteğim uyandı :)
    Evet İzmir'de ben de simit deyince satıcı gevrek o gevrek demişti:)
    Boyoza bayılıyorum Ankara'da bazı marketlerde bulunca hemen alıyorum:)
    Macun ben ilkokuldayken okul kapısının önünde satılırdı şimdi ki gençler bilmez tabii :)
    Kemeraltı ne güzel bir yer her yerinde hayat var, kaleminize sağlık Nazlı Hanım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O duyguyu verebilmişsem ne mutlu bana...Dediğiniz gibi Kemeraltı'nın her yerinde hayat var. Tarihi boyunca yaşanmışlıkları derinden hissedilen muazzam bir bölgemiz. :)
      İzmirliler gevreğine hep sahip çıkmış. Simitten saymıyorlar sevgili Sevil Hanım. :) Galiba onlardan biri de benim. İzmir'e gidince gevrek, İstanbul'a gelince simit...:))
      Ankara'da boyozun olmasına şaşırdım. Demek oralarda da yapılıyor. İstanbul'da Kumru sandviçi yapan kafeteryalarla karşılaştıydım ama nedense boyozu gördüğümü anımsamıyorum. :)
      Sizin de yüreğinize sağlık olsun. Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  10. Tarihten izler taşıyan yerler gerçekten çok değerli.Resimler ve anlatımınız çok güzel olmuş:) Bizlerle paylaştığınız için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, ne demek sevgili diaryofmeri, asıl ben kıymetli katkınıza teşekkür ediyorum. Evet, geçmişten günümüze gelmiş tarihi değere sahip bir bölge Kemeraltı.
      Beğenmeniz benim için onurdur. Çok sağ olun. :)

      Sil
  11. Merhabalar.
    Kaç kez İzmir'e gittim, geldim ama, söz konusu tarihi Kemeraltı Çarşısı'nı dünya gözüyle görmek nasip olmadı. Lakin sizin gözünüzle bu çarşıyı görüp tanımış olmanın şerefine nail oldum. Çok teşekkür ederim. Emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar...
      Sabırla okuyarak değerli katkınıza asıl ben teşekkür ediyorum Recep Bey. Rica ederim, ne demek...Umarım dünya gözüyle Kemeraltı Çarşısı'nı görmek size de kısmet olur.
      Sizin de okuyan gözlerinize ve gönlünüze sağlık olsun.
      Saygı ve selamlar...

      Sil
  12. FETÖ'nün ilk ortaya çıktığı yerler sanırım o caminin olduğu yerler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çarşıyı ve bölgeyi gezerken hiç o gözle bakmadığımı belirtmek isterim. Tarihi dokusu beni daha çok ilgilendiriyor Recep Hilmi Bey. :)

      Sil
    2. 2 aydır yazmamışsınız. Siz de benim gibi isteksizsiniz sanırım son zamanlarda...

      Sil
    3. İstek var da fırsat olmadı yazmaya. Sağlık olsun Recep Hilmi Bey. Sizin yazma isteğiniz de gelecektir en kısa zamanda. :)

      Sil
  13. Sevgili Balkabağı Perisi, o özleminizi yüreğimin taa derininde hissettim. Siz hep gülümseyin, hüzünlenmeyin. İyi ki akrabanız yaşıyormuş İzmir'de. Bakınız, ziyaretinizle güzel fotoğraf ve hatıralar biriktirerek dönmüşsünüz. İşte, İzmir'in böyle sihirli havası vardır. Giden, bir daha gitmek ister. 😊
    Dört yıl önceki fiyatlara bakıyorum, hey gidi günler, sanki 10 yıllar öncesiymiş gibi geliyor bana. Şimdi fiyatlar el yakıyor. Vah ki halimize vah!
    Karşıyaka'ya çok uzun zaman oldu gitmeyeli. O pastane hakkında bir bilgim yok ne yazık ki. Aklınızda kaldığına göre sevilen bir pastaneymiş. Sevilen mekanlar genelde yerinde kalır diye düşünüyorum.
    Yazıyı beğenmenize onur duydum sevgili Balkabağı Perisi. O hisleri verebilmişsem ne mutlu bana. Umarım yine ziyaret eder, özlem giderirsiniz. ☺️
    Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. Hep gülümsemeniz dileğiyle, mutlulukla kalın. 😊

    YanıtlaSil
  14. Kemeraltında soluklanıp zahmetsiz yemek, sonrasında birer kahve patlatmak, Agora, Saat kulesi hatta şu allı güllücü bile o kadar özlemişim gibi güzel İzmir'i gitmiş kadar oldum <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O hisleri verebilmişsem ne mutlu bana...Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  15. Yazınız o kadar güzel ki... Her paragraf için ayrı bir yorum yazasım var... Kemeraltı benim için acı anılardan biri. En son 2004 yılında üniversiteyi kazandığımda babamla gitmiştim. Tüm gün aç biilaç gezdirip en sonunda da yanlış hatırlamıyorsam 70 TL'ye 3 adet iç içe geçen valizden oluşan bir set alıp işte bunlarla gidersin üniversiteye demişti babam. İçi neyle dolacak, üniversiteye hangi parayla gideceğim, nerde kalacağım, nasıl geçineceğim konusunda tek kelime etmeden otobüse bindirip Manisa'ya anneannemle re geri göndermişti. Neyse...

    Bahsettiğiniz yiyeceklerin hepsine aşığım ve İzmir dışında kesinlikle aynı lezzette yapılmıyorlar. Gevrek, boyoz o İzmir pidesi... Tulum peyniri ise benim için daha da özel çünkü Bergamalıyım :)

    Yazı için çoooook teşekkürler, beni zamanda bir yolculuğa çıkarıp aynı anda hatıralar ile bir damak şöleni yaşattınız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl ben kıymetli yorumunuza teşekkür ediyorum, rica ederim, ne demek.
      Kemeraltı'nın size acı anı hatırlatmasına üzüldüm. Babanızın üniversiteyi kazanan evladına niçin böyle acı hatıra bırakacak şekilde davranmış, inanın nasıl bir yorum yazacağımı bilemedim şimdi. Bazen kimi ebeveyni anlamak zordur. Davranışlarının sonucunda etkisini ölçmeyi, nasıl izler bırakacağını düşünmeyi akıllarına getiremezler.
      Gitmek istediğim ama bir türlü fırsatını bulamadığım, merak ettiğim Bergamalı oluşunuza sevindim. Tulum peynirinin ve tarihi çok değerli cennet köşemizle iç içesiniz ne güzel. Aklıma yerleştirdim, ilk fırsatta mutlaka gideceğim Bergama'ya. :)
      Ahh evet, İzmir'in lezzetleri konusunda size katılıyorum. Bence de yerel lezzetler yörenin dışına çıktı mı aynı tadı bulmak mümkün olmuyor. :)
      Yazıyı beğenmenize onur duydum. O hisleri verebilmişsem ne mutlu bana. Sabırla okuyan gözlerinize sağlık olsun. :)

      Sil
  16. Ah canım İzmir! En son 5 sene önce gitmiştim. Öylesine özlemişim ki yazınız çok iyi geldi *-*

    Selamlar ~~

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazımın size iyi gelmesine onur duydum. Umarım en kısa sürede özleminizi giderirsiniz. Değerli katkınıza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  17. Yaşamım İzmir'de geçtiği için Kemeraltı'nı iyi bilirim. diye düşünüyordum.. Bahsettiğiniz yerler ve camiler neredeyse tanıdık geldi ama bilmediğim camiler de varmış demek ki.. :) Kemeraltı'na bir aksilik olmadığı sürece her ay gider ve gezerim oraları.. Gezi düşünen insanlara tavsiyem, gezinin tadını olabildiğince çıkarabilmek için ceplerinde bolca para bulundursun, malum parasız tuvalete bile gidilemiyor.. Elinize emeğinize sağlık.. 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemeraltı Çarşısı'na gidenler, açılan tenteler ve sıkışık dükkanlar nedeniyle yapıları görmekte zorlanırlar. Sizin bazı camileri bilmemeniz de bu yüzdendir sanıyorum. :)
      Anladığım kadarıyla çarşıya yakın yaşıyorsunuz. Ne güzel, her ay gidip geziyorsunuz. Zaten illa ki alışveriş yapmaya da gerek yok. Havası, tarihi dokusu bile yeterlidir kanımca.
      Dediğiniz gibi parasız geziler olmuyor tabii. Hayat pahalı, ekonomik durumlar al aşağı olmuş bir dönemdeyiz. Cepte para olmayınca şehir dışını bıraktım, şehir içinde bile geziler zor artık.
      Sizin de gönlünüze sağlık olsun. Kıymetli yorumunuza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  18. Merhabalar.
    Bu günlerde memleketteyim, bağ-bahçe ve toprak işleri ile uğraşınca, bilgisayar başında geçirecek zaman bulamıyorum. Kemeraltı çarşısının ismin duymayan kimse yoktur sanırım. Ancak, ismini duyduğumuz bu güzel çarşıyı herkesin dünya gözü ile gördüğünü sanmam. Hele kaç kez İzmir'e gidip gelmiş biri olarak bu çarşıyı gezmem bir türlü mümkün olmadı. İnşAllah en kısa zamanda bir fırsat yakalar ve bu kadar güzel tasvir ederek görselleriyle birlikte bizlerle paylaştığınız bu güzel, tarihi ve İzmir'in incisi çarşıyı görmek nasip olur.
    Bu güzel çarşı tanıtımı için size çok teşekkür eder, emeğinize ve kaleminize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey...
      Keşke benim de bağ-bahçe ile uğraşacağım bir memleketim olsa...Topraktan gelen enerjiyi başka hiçbir şey veremez sanırım. Bilgisayar ise tam tersi enerjiyi yutuyor bence. Zaten tüm gün uğraşı ile haşır neşirsiniz, bilgisayar başında zaman bulmamanızı çok iyi anlıyorum. Olsun, varsın, uğraşılarınız çok daha değerlidir bana kalırsa.
      Kısmette olmayınca, olmuyor Recep Bey. İzmir'e her gidişinizde meşguliyetiniz olmasaydı çarşıya kesin uğrardınız sanıyorum. Umarım en kısa zamanda İzmir'e gitme fırsatınız olur. Yalnız çarşıya gittiğinizde bir turist gibi gezmenizi tavsiye ediyorum. O zaman öyle ayrıntıları yakalıyorsunuz ki eminim paylaştığım görsellerden çok daha fazlasını göreceksinizdir.
      Çok teşekkür ediyorum kıymetli katkınıza. Sizin de gönlünüze sağlık olsun.
      Ben de selam ve saygılarımı gönderiyorum size.

      Sil
    2. Merhabalar Nazlı Toaç.
      İnşAllah sizin de bir gün bağ-bahçe ile uğraşacak bir toprağınız olur. Bizimki de babadan kalma, yoksa kendi varlığımızla böyle bir yer edinmek mümkün değildi.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    3. Merhabalar...
      İnşallah Recep Bey. Umarım olur ama hem bu yaştan sonra hem de ekonomik şartlarla toprak sahibi olmak çok zor. İyi ki babanızdan kalmış size. Güle güle, sağlıkla, keyifle toprağınızı kullanın.
      Saygı ve selamlar...

      Sil
  19. son yazımda seveceğiniz şeyler var :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk fırsatta yazınızı okuyacağım sevgili deeptone. :)

      Sil
  20. Yeni bir yazı var mı diye uğramıştım Nazlı hanım :) Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize çok teşekkür ediyorum Sevil Hanım. Taslaklardaki sayfaları düzenlediğimde ( fotoğrafları bir türlü istediğim düzene yerleştiremiyorum ) en kısa zamanda yeni yazımı paylaşacağım. :)
      Ben de sevgilerimi gönderiyorum.

      Sil
  21. Sayfanıza bayıldım yeni gördüm ve bu ilk yazınız çok güzel İzmir’i gezmiş gibi oldum bende böyle şeyler paylaşıyorum arada bir sayfamı takip ederseniz mutlu olurum😌

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldiniz Hümeyra Hanım. Çok teşekkür ediyorum. O hissi verebilmişsem ne mutlu bana...Hemen sayfanıza geliyorum ve takip edeceğim. 😊

      Sil
    2. Hoşbulduk nazlı hanım! Nedemek bişey değil☺️Blog sayfamı açtığımdan beri çok daha keyif aldım yani hiç beklemiyordum çok önyargılıydım sadece bişeyler paylaşıcam sıkıcı olur kimseyle yorumlayıp okumalar yapacağımı bilmiyordum ama deeptone hanım sağolsun BCP sayesinde hem yorumlar yapıyoruz her ay bi konuda sohbet ediyoruz gerçekten çok güzel oluyor normalde sanal ortama karşıtıdır ama blog sayfası bence çok faydalı hem kitap önerileri oluyor hem belgesel izler gibi gezdiğimiz yerleri birbirimizle paylaşıyoruz Buda çok güzel bişey ☺️

      Sil
    3. Çok iyi yapmışsınız blog sayfası açmakla. Önyargılarınızın yok olmasına sevindim. ☺️
      Ben de hep diyorum, iyi ki blog dünyası var. Değerli blog sahibi olanlarının yazılarını okumak gerçekten büyük keyifli oluyor. Bunlardan biri de sevgili deeptone...
      Kendisinin paylaşımlarını ilgiyle ve hevesle takip ediyorum. 😊
      En kısa zamanda sizin sayfanızı da ziyaret edeceğim.
      Görüşmek üzere, keyifli paylaşımlar diliyorum. 😊

      Sil
  22. Hâlâ kaybolurum ben Kemeraltında:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemeraltı'nın sokakları birbirine benzer. Özellikle arka sokakları...Bazen dolaşırken kaybolmak iyidir bence. Yeni keşifler ortaya çıkıyor. :)

      Sil
  23. Yanıtlar
    1. İlk fırsatta bloğunuzu ziyaret edeceğim. :)

      Sil
  24. Nazlıcığım Merhaba,
    Epeydir yeni bir gezi yazın gelmeyince ben tatil yapıyordur diye düşünmüştüm, benim hastalığıma nazik geçmiş olsun yorumunda senin de bir aydır aynısını çektiğini okuyunca hem çok üzüldüm, hem de sebebini anladım. Çok geçmiş olsun canım yaa...inşallah şimdi daha iyisindir. Çok öpüyorum seni, sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba bücürükveben...
      Çok teşekkür ediyorum. Biraz inatçı çıktı bu seferki hastalık. :) Şimdi gayet iyiyim. Umarım siz de atlatmışsınızdır.
      Epeydir bloglara uğrayamadım. Sevgili blogdaşlarımın paylaşımlarını okumak için mutlaka sayfalarına geleceğim.
      Ben de çok öpüyorum. Görüşmek üzere, sevgi ve selamlarımı iletiyorum. ❤️

      Sil
  25. Ben de eşiniz gibi simit derdim :) Gevreği ne bilelim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. :)) Kıymetli katkınıza çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  26. Merhabalar.
    İnşAllah sağlık, sıhhat ve afiyettesinizdir.
    Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar...
      İnce düşüncenize çok teşekkür ediyorum Recep Bey. İyiyim. İnşAllah siz de iyisinizdir. İzmir'de, annemin yanındayım. İnternete pek giremiyorum. Evimize döndüğüm de değerli blogdaşlarıma mutlaka uğrayacağım.
      Selam ve saygılarımı gönderiyorum ben de.

      Sil
  27. Merhabalar Nazlı Toaç.
    Annenize sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim. Geçmişler olsun. Cenab-ı Hakk Şafi sıfatıyla şifalar ihsan eylesin. Siz de biraz keyifsiz olan annenize bakıyorsunuz. Ne güzel! dUALARIN EN GÜZELİ OLAN Annenizin hayır duası üzerinize olsun.
    Selam ve saygılarımla.
    Not:Bu yorumu son paylaştığınız bilgilendirme yazınızın altına yazdım ama bir türlü gönderemedim. Tam o sırada siz paylaşımı kaldırmışsınız. Ben de kopyalamıştım zaten, getirdim ve son yazınızın altına yapıştırdım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey...
      Dilekleriniz için gönülden teşekkür ediyoruz. Aminn! Yanına gelmem, hem benim hem de annem için çok harika oldu. Beraber vakit geçiriyoruz. Sağlığı da çok çok iyi gidiyor.
      İnce düşüncenize ve kıymetli yorumunuza sonsuz teşekkür ediyorum.
      Ben de selam ve saygılarımı gönderiyorum size.

      Sil
  28. Ah ben baktığımda "İzmir'deyim" başlıklı bir yazı vardı ama yorum yazana kadar uçmuş gitmiş. :) Hoş geldiniz İzmir' e.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş buldum sevgili Sezer Hanım. O gönderiyi, siz değerli blog arkadaşlarımıza haber amaçlı paylaşmıştım. Fazla rahatsızlık vermeyeyim diye de paylaşımdan kaldırdım. En kısa zamanda blog dünyasına gelip sizleri ziyaret edeceğim. Görüşmek üzere, ince düşüncenize çok teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  29. Ben bu yazıyı nasıl da görmemişim... Geç oldu biraz ama keyifle okudum. Üniversite yıllarına götürdünüz beni. Dolayısıyla İzmir bende de özeldir. En son 2016'da gittim, Kızlar Ağası'nda közde kahve içmiştim... Ama sizin özenli anlatımınızdaki camileri gerçekten de bilmiyormuşum...
    Lezzetlere gelince... Şambali'ni biliyorum, Bornova'da sokak satıcılarından yerdik öğrenciyken, ağır olduğunu anımsıyorum. Ama revani ile arasındaki ilişkiyi sayenizde öğrenmiş oldum. Halep tatlısını ise hiç duymadım ve sanırım görmedim de... İzmir lokmasını bilirim, çok da severim çıtır çıtır... İzmir'de öğrenci olup da gevreği bilmemek olur mu :) Asfalyalarımızı attırmasınlar, İzmir gevreği simit değildir :) Ama benim asıl özlemim boyoza... İzmir demek, boyoz ve haşlanmış yumurta demek biraz da... İzmir'İ bilmeyenler "Aman ne o, yağlı börek"" dediklerinde sinir olurum :) Bazı lezzetler başka yerde yenmiyor. İstanbul'da gördüm bir iki boyoz, aldım da ama olmadı. İlle de İzmir'de yemek lazım. Kokoreçi sevmem ama pidenin farkını hatırlayamadım...
    Bir de kumru konusuna açıklık getirmeniz süper olmuş. Asıl kumru sizin dediğiniz gibi soğuk peynirli, domatesli olan... Ben öğrenciyken sucuklu salamlı kumru hiç görmedim...
    Şahane bir yazı oldu, İzmir özlemim kabardı. Yüreğinize sağlık, sevgiler 🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah sevgili Evde Yazar, olur öyle şeyler. Hiç sorun değil. Önemli olan yazıyı keyif alarak okumanız. :)
      İzmir hatıralarınızı canlandırmış olmamdan onur duydum. Ne mutlu ki bana o hisleri vermişsem.
      Cadde boyunca sıralanmış camileri görememiş olmanızı normal karşılıyorum. Hem tenteler kapatmış oluyor camileri hem de dükkanlara bakmaktan göremiyoruz. Çoğu kişi önünden geçse farkına varamıyor. :)
      Yerel lezzetler, bence de kendine ait o yörede yenmeli. Malzemesinden kullanılan suyuna varana kadar yerel lezzetlerin tadını bir hayli değiştirebiliyor. Bildiğimiz o tadı başka yörede bulamayınca hayal kırıklığı yapabiliyor tabii. Mesela boyoz ve kumruyu, İstanbul'da karşıma çıktığı halde bir kere bile olsa alıp yemedim. Eminim, güzel de yapıyorlardır, bilemiyorum belki de aynı tadı bulamayabilirim diye çekincelerimden dolayıdır. :)
      Boyoz hiç de bile yağlı değil. Bana da öyle söyleseler benim de asfalyalarım atar. Hele peynirli olanı böreklerin şanıdır. :)
      Evet yaa, İzmir gevreği, simit değildir. Bakınız şimdi, okul harçlığını çıkartmak için hafta sonu başının üstüne koyduğu tepside gevrek satan çocuklar aklıma geldi. Gevreeek diye sesi duyduk mu, alırdık 3,4 tane, kahvaltı tamam olurdu. :))
      Değerli katkınıza çok teşekkür ediyorum sevgili Evde Yazar. Sizin de gönlünüze sağlık olsun.
      Sevgiyle kalın. 🥰

      Sil
  30. gülmek için son yazımı okuyuuun :) tekno teyzeler :)

    YanıtlaSil
  31. Merhabalar Nazlı Toaç.
    Uzun zamandır blog sayfanızda pek bir şeyler paylaşmıyorsunuz ama, bizim paylaştıklarımızı hemen fark edip, sayfalarımızı ziyaret ediyorsunuz. Annenizin durumu nasıl, inşAllah sağlık, sıhhat ve afiyettedir.
    Yağlı boya tuval resimleriniz özledik.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey...
      Annemin sağlığı gayet iyi. İnce düşüncenize çok teşekkür ediyorum. İzmir'den döneli birkaç hafta oluyor. Döndükten sonra bir hayli yoğun olduğumdan bloğumla pek ilgilenemedim. Haklısınız, son paylaşımımın üzerinden epey zaman geçmiş. Sayfaları hazırlayabilirsem hem yazılarımı hem de yağlı boya tablolarımı en kısa zamanda paylaşacağım.
      Kıymetli yorumunuz için sağ olun, var olun.
      Ben de saygı ve selamlarımı gönderiyorum.

      Sil
  32. Bloğunuzu yeni keşfettim. Yazılarınız ne kadar güzel, kendim gezmiş kadar oldum. Çok keyifli çok detaylı, kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum kıymetli katkınıza Deniz Hanım. Sizin bloğunuz da çok güzel ve hemen takibe aldım. Tanıştığıma memnun oldum.
      Sizin de gönlünüze sağlık olsun.

      Sil