nazlitoac.blogspot.com

11 Temmuz 2024 Perşembe

Tarihi Kemeraltı Çarşısı İZMİR


Tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda Geçmişe Yolculuk 

İzmir'in göz bebeğidir, tarihi çarşı.
 
Gelin ve damat adaylarının çeyizlik arayışıdır, mağazalarında.
 
Her bayram, bayramlıkların alınacağı, sünnet kıyafetlerinin en hasının İzmir'in tek adresidir, tarihi çarşı.

Hanlarıyla, bedestenleriyle, antikacılar çarşısıyla maziye yolculuğun adresidir, Kemeraltı. 
 
Yüzlerce yıldır zamana inat dimdik ayakta kalmayı başarmıştır, dünyanın en büyük açık hava çarşısı.

Uzun yıllar boyunca camisiyle, kilisesiyle, sinagoguyla üç dini birarada yaşayan bir bölgedir, Kemeraltı.
 
2020 yılında, Unesco tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan " İzmir Tarihi Liman Kenti " nin adıdır, Kemeraltı.

Aklım ermeye, meraklı gözlerle bakmaya başlayan, tee büyüyene kadar ben, zengin tarihinin lezzet ve alışveriş ile harmanlandığı parke taş döşeli sokaklarından kaç kere geçmişimdir, kim bilir. 😊

Kemeraltı Çarşısı 

Kemeraltı Çarşısı, Hükümet Konağı'ndan başlar, Anafartalar Caddesi boyunca kavis çizerek Basmane Altınpark'ta son bulur. Caddenin kavis çizmesinin sebebi de deniz doldurulmadan önce hemen dibinde Smyrna Antik Limanı bulunuyormuş. M.Ö. 300'lere gelindiğinde Büyük İskender, Kadifekale'ye inşa ettiği kalenin surlarını genişletiyor ve böylece antik liman canlanmaya başlıyor.

Gel zaman git zaman İzmir, 15. yüzyılda Timurlenk tarafından fethedilince doğal olan antik liman doldurulmaya başlanıyor. Timurlenk demişken burada bir parantez açmak istiyorum. Açtım parantezi; fetih zamanından önce 14. yüzyıl başlarında, Aydınoğulları'nın hakimiyetinde olan İzmir Limanı'nın öneminden dolayı şehrin kıyı kısmı, Hıristiyan donanmasının eline geçiyor. Limanı kaybeden Aydınoğulları, Kadifekale'nin olduğu şehrin iç kısmında yeni bir şehir kuruyor ve adı da Müslüman İzmir oluyor. İkiye bölünmüş şehrin iç kısmında yaşayan Müslümanlar tarafından, kıyıda yaşayan Hıristiyanlar'a, " Gavur İzmir " denilmeye başlanıyor. Timurlenk şehri fethedince bu isim geçerliliğini kaybetmiştir efendim. Hani günümüzde söyleniyor ya, onun için kapattım parantezi. :) Ticaret canlandıkça 17. yüzyıldan itibaren Kemeraltı Çarşısı işlev kazanıyor. Başlarda Anafartalar Caddesi'nin 350 metresi kullanılırken, günümüze gelindiğinde çarşı olarak caddenin uzunluğu 950 metreye kadar çıkıyor. Yan sokaklarla birlikte yaklaşık 5 km2 büyüyor ve dile kolay 15.000 dükkânı barındıran çarşı halini alıyor. 

19. yüzyıl sonlarına kadar üzeri tonoz ve kiremit örtülü sokakları kapsayan kapalı çarşı görünümündeymiş. Rivayete göre bu görünümünden dolayı da çarşının adı Kemeraltı olmuş. O dönemdeki çarşıda; çiviciler, baharatçılar, demirciler, kömürcüler, saman pazarı bulunurmuş ve hanları, bedestenleri kapsıyormuş. 

Efendim; Anafartalar Caddesi kavis çiziyor demiştik ya, işte o kavis çizen cadde üzerinde sıralanmış tarihi 5 camiden kısaca söz ederek ilkiyle başlamak istiyorum.

Hisar Camii-Kemeraltı

Hisarönü'nde, gürültülü kalabalığın keşmekeşinde nadide bir gül gibi yükselen, İzmir'in en büyük ve görkemlisi olan cami, kimisine göre 1592, kimisine göre de 1597 yılında Aydınoğulları'ndan Yakup Bey tarafından yaptırılmış. 

 " İçeri giren güvendedir " yazan etkileyici giriş kapısından avluya girdiğimde, ne bir uğultu ne bir gürültü, bir an da yok olduğunu çok net hatırlıyorum. O uğultu nereye, nasıl kayboldu, çok ilginç gelmişti bana. 

Hisar Camii-Kemeraltı 

Tarihe tanıklık etmiş cami, merkezi bir kubbe ve onu destekleyen kubbelerle örtülü, kesme taş ve moloz taştan inşa edilmiş. 

Kestanepazarı Camii- Kemeraltı 

Kemeraltı camilerin içinde en görkemlilerinden biri olan yapı, Kestane Pazarı  denilen yerde Emin oğlu Hacı Ahmet Ağa tarafından 1667-1668 yılları arasında yaptırılmış.

Gotik tarzda, gözlerimi alamadığım yuvarlak kemerli pencereleriyle mimari bakımından muazzam olan caminin üzeri, tromplu bir kubbe ile örtülmüş ve çarşı-cami tipinde konumlanmış. 

Kestanepazarı Camii Şadırvanı 

Şadırvan, çarşı içinde camiden biraz uzağa konumlanmış. İncelerseniz musluklarının demir kafes içine alınmış olduğunu göreceksiniz. Kimse çalıp götürmesin diye...

Başdurak Camii-Kemeraltı 

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne göre tahıl tüccarı Hacı Hüseyin tarafından 1652 yılında yaptırıldığı sanılıyormuş. 

Geçmiş yıllarda " Başoturak " diye bilinen bir bölgede yer alan cami, günlük dilde daha kolay söylendiği için zamanla Başdurak olarak anılmaya başlanmış. 

Büyük bir kubbe ile örtülü caminin alt katında dükkanlar, üst katında da ibadet mekanı bulunuyor. Klasik Osmanlı mimarisine örnek teşkil eden yapının dış cephesi ise motif ve kabartmalarla bezenmiş. 

Şadırvanaltı Camii-Kemeraltı 

Adını, yanında ve altında bulunan şadırvandan alan yapı, beyaz bir inciye benzeten Evliya Çelebi'ye göre 1636 yılında Bıyıklıoğlu Mahmut tarafından yapılmış. 

İnşa edildiği yere uygun olarak avlusu bulunmayan camiye, 1834 yılında kütüphane eklenmiş. Deprem ve yangınlarla birçok defa hasar görmesine rağmen her seferinde onarım geçirmiş. 
Sonradan restore edildi mi, bilemiyorum, tarihi cami bana epey bakımsız göründü. Umarım restore edilmiştir. 





Kemeraltı Camii-Kemeraltı 

Konak Meydanı'ndan Anafartalar Caddesi'ne geçiş yaptığınızda karşınıza ilk çıkacak olan cami inşa edildiğinde iç limanın kıyısında yer alıyormuş. Her ne kadar inşa tarihi kesin bilinmese de kapısında yazdığına göre 1671 yılında Yusuf Çavuşzade Ahmed Ağa tarafından yaptırılmış. Yapımı esnasında medrese, kütüphane ve sebil de eklenen caminin kare planlı ibadet mekanının üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüş. Kaidesi kesme taştan inşa edilen, tek şerefeli ve yuvarlak gövdeli minareye sahip yapının ve avluyu çeviren duvarların göz alıcı pudra rengi olması, çevresindeki dükkân ve büfelerin arasında sıkışık gibi görünse de hemen kendini belli ediyor. 

Kemeraltı'nda Sokak Lezzetleri

Nasıl ki ülkemizin her bir taşı-toprağının öyküsü varsa insanın aklını başından alan lezzetlerinin de öyküsü vardır. İster bilindik olsun ister bilinmedik, o yöreye ait lezzet yolculuğunu anlamanın tek yolu, tatmaktır. Demem o ki, anlatılmaz, yaşanır. :)

Osmanlı Macunu-Kemeraltı Çarşısı 

Sadece bu çarşıda olmazdı ki, İzmir'in hemen hemen her sokağına gelirdi Osmanlı Macunu. Bunca zaman geçmiş, burada karşıma çıkacağı aklıma hiç gelmezdi. Şimdiki nesil pek bilmez, eski Ramazan aylarının en tatlı şekerlemelerinden biriydi. Sunumu ve renkleriyle görsel şölen sunan, tahta çubuğa sarılarak yenen macunu tatmadıysanız bir deneyin derim. 
Sağ olsun, macuncu beyefendi bir çok açıdan çektiğim fotoğraflara sesini çıkarmadı, hatta poz bile verdi.

Gevrek-Kemeraltı 

Tee yıllar önce İzmir'de, annemlerdeyiz bir gün. O gün eşim kahvaltı için fırına ekmek almaya gidiyor. Fırının vitrinine dizilmiş taze gevrekleri görünce kahvaltıda güzel gideceğini düşünüyor. Fırıncıya, ekmeğin yanında iki de simit istiyorum diyor. Eşim simit dedikçe fırıncı ya kandil simitlerini ya da simit şeklindeki kurabiyeleri paket yapmaya kalkıyor. En sonunda vitrini gösterip işte bunlardan istiyorum diyor eşim. Fırıncı da onlar simit değil ki, gevrek diyor. Eşim kaşları çatık eve geldiğinde öyle bir anlatışı vardı ki, çok gülmüştüm o zaman. Simit bu simit deyip durmuştu. İzmirliler de der ki, simit denizde olur efendim. Acaba fırıncının asfalyaları ( sigortaları ) atmış mıdır diye de düşünmüştüm hani. 😊

Ha gevrek ha simit, ne farkı var ki diye soranlarınız olabilir. Hemen diyeyim. Nohut mayasıyla ( zahmetli olduğundan hazır mayayı tercih edenler de var ) hazırlanan gevrek hamuruna tuz, su, az yağ konup yuvarlayarak halka şekli verilir. Kaynayan pekmeze atıp 10 dakika kadar ön pişirme yapılır. Halkalar kaynayan pekmezden çıkarılır ve susamlanır. Sonra 20-30 dakika fırında pişirilir. 
Simit hamuru ise toz mayaya tuz, süt ve şeker konularak hazırlanır. Bükülüp halka şekli verilir, ya pekmez ya da su yardımıyla susamlanır ve fırında pişmeye bırakılır. Yani İzmir gevreğine süt ve şeker konulmaz, iki kez piştiği için kıtır kıtırdır. Simitse bir kez pişer ve yumuşaktır. 

16. yüzyılda Kırım Değirmendağı'ndan İzmir'e gelen Tatar Türkleri'nin kazandırdığı İzmir Gevreği, 2021 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu'ndan tescillenip coğrafi işaret de almış.

Şambali ve Halep Tatlısı-Kemeraltı Çarşısı 

Halep tatlısını pek değil de şambaliyi çok iyi bilirim. 70'lerde ben çocukken mahallemizin şambalici amcası vardı. Her yaz sokağımızın başında üç tekerlekli aracıyla belirdi mi eve koşar parayı alıp, birer dilim şambali alırdık. Ağzında birkaç diş kalmış, sessiz, güler yüzlü, titiz bir amcaydı. Kışın da koluna astığı sepette balık satardı. Hep merak etmişimdir, ufak tefek, zayıf bedeniyle o kadar yükü nasıl taşıyor diye. Bilirdik nerede yaşadığını, kim olduğunu. Kimi kimsesi olmayan, kendi halinde biriydi. Sonra, gelmez oldu. Duyduk ki vefat etmiş. Ahalice çok üzülmüştük. Bir daha ne şambali ne de balık geldi sokağa. O fıstıklı şambalinin tadını ve düzgün dilimlenmiş görüntüsünü asla unutmam. 

Diğer adları; Şambaba, Şam Tatlısı olan Şambali ismi sizi yanıltmasın. Orta Doğu ismini çağrıştırsa da, aslında Balkanlar'dan gelen bir tatlı. Göç nedeniyle İzmir'e gelenler yanlarında revaniyi de getiriyor. Yine aynı şekilde Yemen savaşından İzmir'e gelenler de Halep tatlısıyla geliyor. Osmanlı Devleti'nde Birinci Dünya Savaşı nedeniyle ekonomik kriz baş gösterince revaniden yumurta, un ve yağı çıkarıyorlar, oluyor Şambali. Savaş zamanı şekeri ya bulamamışlar ya da pahalıymış. Çare olarak da ballı şurup tatlıya konurmuş. 

Halep Tatlısı ise Şambali'ye benzer ama tadı başkadır. Pekmez ve bol cevizle yapılır, ikram edileceği zaman da isteğinize göre arasına süt kaymağı konulur. Yoğunluğundan dolayı tat bakımından Halep Tatlısı biraz daha ağırdır. 

Gelen göçmenler ilk Kemeraltı'nda dükkân açtıkları için her iki tatlı da buraya özgüdür ve coğrafi işaret almıştır. Zamanla şehrin dört bir yanına, ardından da Manisa'ya yayılmıştır. İlla ki mekanda yemek zorunda değilsiniz. Yağlı kağıtta birer dilim alıp gezinize devam edebilirsiniz. 

İzmir Kokoreçi-Kemeraltı Çarşısı 

Kuyumcu vitrininde dizilmiş bilezikler gibi şişte kızartılan kokoreçin yanından bile geçmeyenler de vardır elbette fakat kimileri için ise sokak lezzetlerin baş tacıdır. 

Kokoreçi ilk kimler ortaya çıkarmış diye Google'a sorayım dedim, hayy sormaz olaydım. Kimisi Orta Asya diyor, kimisi Balkanlar kimisi de Yunanistan diyor. Türkiye'ye gelişine ise hiç değinmeyeyim. Rivayet üstüne rivayet...Kesin bilgi yok ne yazık ki. Haa öğrendim ki, Türkçe kokoreç, Yunanca kokorótsi, Arnavutça kokërroz " mısır koçanı " demekmiş.
 İstanbul ve İzmir'i kıyaslarsam, İstanbul'da ekmeğin arasına azıcık kokoreç koyup bolca biber ve domates eklenir, İzmir'de ise bolca konan kokoreçe isteğe bağlı olarak sadece kimyon ve tuz eklenir. Üstelik İzmir'de kokoreç, İstanbul'a nazaran hem daha leziz hem de ucuzdur. Not almışım, 2020'de yarım ekmek arası kokoreç 10 lira, bol malzemeli isterseniz 12 liraymış. 

İzmir Pidesi-Kemeraltı Çarşısı 

Biz ne zaman Kemeraltı Çarşısı'na gitmişsek öğle yemeği olarak genelde pide yemişizdir. E çarşıda dolaşmışız o kadar, alışveriş ister bitsin ister bitmesin, o pideciye mutlaka uğranırdı. Lahmacunu bilmezdik ki.

Düşündüm durdum, gittiğimiz pidecileri bir türlü hatırlayamadım. Yalnızca en sık uğradığımız pideciyi tarif edebilirim. Hafızama yer etmiş olanlardan ilki, daha mekana girmeden kapıdan gelen enfes iştah kabartan pidelerin kokusuydu. Annem siparişimizi girişte usta ve garsona söyler, sonra da dar ve dik, gıcırdayan ahşap basamaklardan üst kata çıkardık. Üstü mermerden alçak masanın etrafındaki taburelere oturup beklerdik pideleri. Garson koca siniyle merdivenin başında göründü mü, bekleyiş bitmiştir. Beyaz saman kağıdına konmuş dumanı tüten kıymalı pideler ve ayranlar masada yerini almıştır artık. 

Kıymalı pideyi en son Hisar Camisi'nin çok yakınında bulunan pidecide yemiştim. 2020'de pide 12 liraydı. Eskiden pidenin hamuru biraz daha kalın ve iki kişiyi doyuracak kadar büyük olurdu. Son yıllara bakıyorum da hamuru inceldi ve küçüldü. Neyse ki iç malzemesinden kısıtlama olmaması hamurdaki açığı kapatıyor. :)

Boyoz-Kemeraltı Çarşısı 

İzmir'in her fırınında ve seyyar satıcıların arabalarında bolca bulunan sıcak-sıcak, çıtır, nar gibi kızarmış doyumsuz boyoz ( İspanyolca Bollos ) yöre halkın mutfağının vazgeçilmezidir.

1492 sonrasında İspanya'dan göç ederek yerleşen Sefarad Yahudiler'i tarafından İzmirliler'e kazandırılan bir çeşit hamur işi olan, coğrafi işaret almış boyoz, mayasız olarak un, tuz, ayçiçek yağı ve tahinden yapılıyor. Olur da giderseniz peynirli boyozu mutlaka denemenizi tavsiye ediyorum. 

İzmir Tulum Peyniri 

Fiyatlarını görünce şok oldunuz, değil mi...:)))
20 Ocak 2020 tarihinde çekmişim bu kareyi. Sonraki yıllarda da gittiydim İzmir'e ama fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. Fiyatlarıyla aklımızı bulandırmadan, gelelim bizim ünlü tulum peynirimize. 
Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Yörükler, Bergama ve civar köylerine yerleşiyorlar. Madra Dağları'nda otlayan koyunların sütünden, deri tulumlarda peynir yapıyorlar. Zamanla tulumda yapılan peynirin ünü artıyor ve Ege Bölgesi'nin birçok il ve ilçesine yayılıyor. Yayıldıkça hem keçi ve inek sütünden hem de Bergama'ya has deri tulumlar yerine tenekelerde peynir yapılmaya başlanıyor. Türk Patent ve Marka Kurumu'ndan da 24 Ocak 2022 yılında tescillenip coğrafi işaret alıyor. 

İzmir'e uğramayı düşünürseniz kahvaltının en kral peynirini her markette bulmanız mümkün olacaktır. İsteğe bağlı olarak vakumlatıp gideceğiniz yere götürebilirsiniz. Fotoğrafını çektiğim marketten o zaman 5 kilo alıp İstanbul'a getirmiştim. Birkaç hafta önce kardeşimden rica ettim, peyniri aldığım markete gidip fiyatlarını öğrenmişti benim için. 240 liradan 400 liraya kadar değişiyor, demişti. 4 yılda geldiği fiyat ürkütüyor açıkçası. 

Şimdii, sokak lezzetlerinde tulum peyniri ne alaka diyenleriniz olabilir. Efendim; kumru desem...Çoğu kişinin aklına gelen, kumru kuşu olur sanırım. Halis muhlis, coğrafi işaret almış Kumru, İzmir'e özgü bir çeşit sandviçtir. İşte bu sandviç tulum peyniri, domates, biber ve salatalık konularak yapılıyor. Üzeri bol susamlı pamuk gibi hamuru kuşun gövdesine benzediği için ismi olmuş, Kumru. Bazı büfelerde sucuk ve salamlısı da yapılıyor ama şarküteri ürünü sevmediğimden orjinalini hep tercih etmişimdir. Çarşıya gelirseniz bol bol kumrucularla karşılaşırsınız. :)

İzmir Lokma Tatlısı 

Kâh büfelerde, kâh cami önlerinde, kâh sokak aralarında mutlaka çıkar karşınıza. Öyle bal gibi şekerli de yapmıyorlar. Sokak arasında çıtır çıtır, ağızda dağılan lokma tatlısını dağıtan araç görürseniz şaşırmayın. Mutlaka hayır için dağıtıyordur. Eğer benim gibi kendinize değil de, evdekilere de götüreceğim derseniz tatlıyı servis eden kişi böyle büyük kaba doldurup veriyor. Aklınızda bulunsun. :)

Hamza Rüstem Pasajı-Kemeraltı Çarşısı

 Bu fotoğrafı çekme sebebim Arapça yazısı olmuştu. Ben küçükken de vardı ve hâlâ da yerinde duruyor.

Pekii, pasaja adını veren Hamza Rüstem kim mi...1872 yılında Girit'te dünyaya geliyor ve orada fotoğrafçılığı öğreniyor. 1925'te mübadele nedeniyle ailesi ve malzemeleriyle birlikte İzmir'e taşınıyor. 19. yüzyılda han olarak inşa edilen, daha sonraları pasaja döndürülen bu yapıda fotoğraf stüdyosu açıyor ve İzmir'in ilk Müslüman fotoğrafçısı oluyor. O dönemlerde yerel basının fotoğrafçısı olmadığından Hamza Rüstem, gazeteler için fotoğraf çekermiş. Fotoğrafları albüm haline getirmiş ve müzesinde de sergileniyormuş. 

Kemeraltı Çarşısı 

Çarşının sokaklarını dolaştığınızda körüklü tentelerden dolayı yapıların üst katları pek görünmez. Bazı üst katların virane hali gerçekten de üzüyor insanı. Restore edilse, ne güzel olurlar.

Kemeraltı Çarşısı 

Ne öyle koca koca, ruhsuz kapalı alışveriş merkezleriymiş, buyrun size miss gibi açık havada esas çarşı...Hem de yok, yok denilen, aradığınız her şey var bu çarşıda. Alışveriş mi yapman gerekiyor, geleceksin buraya, esnafla sohbet edeceksin, haa unutmadan esnaflık burada babadan oğula geçiyor, tee dedesinden dedesine kalan dükkânlar yani, pazarlık edeceksin, ikram edilen çayı içeceksin, alacaksın alacağını tokalaşıp hayırlı işler diyeceksin. Almadın mı, canın sağ olsun. Tabii eskiden böyleydi, şimdi nasıl bilemiyorum. :) Yoruldun mu, gideceksin Kızlarağası Hanı yanındaki Kahveciler Sokağı'na, içeceksin kumda kahveni. :)

Çarşıya yaz mevsiminde gelirseniz gördüğünüz körüklü tenteler kavurucu güneşi engellemek için tamamen açılıyor. Sokaklara gölge ve serinlik düştüğünden dolaşmak sorun olmuyor. Siz, siz olun yine de öğleden sonraya kalmayın. Zira kalabalık iyice artmış oluyor. Özellikle büfe önlerinde yığılma olduğundan sokakları arşınlamak bir hayli zor. 

Tee karşıda görülen puslar altında göz kırpan Kadifekale Dağı, beni de kadraja al der gibi kendini gösteriyor. Merak etme Kadifekale, seninle olan randevumu unutmadım, elbet bir gün görüşeceğiz. 😊
 
Konak-İzmir

İster metro ister otobüsle toplu ulaşım araçlarıyla ya Konak Meydanı'ndan ya da Çankaya ve Basmane'den Kemeraltı Çarşısı'na rahatlıkla gidebilirsiniz. Konak Meydanı'nı gezdiniz diyelim, çarşıya geçiş yapacaksınız, Saat Kulesi'nin hemen arkasında yer alan Hükümet Konağı'nın yanından Anafartalar Caddesi'ne yönünüzü çevirdiniz mi çarşıya gelmiş olacaksınızdır.

Çarşıyı gezdiniz, Konak Meydanı'na geldiniz ve orayı da gezdiniz, zamanınız da var, Konak ve İzmir Körfezi'ni şööyle birazcık tepeden izleyeyim derseniz fotoğrafta görülen Konak Köprüsü'nü geçip otobüs son duraklarına geliyorsunuz. Hemen yanında yer alan Birleşmiş Milletler Caddesi'ne adım atıp kıvrıla kıvrıla yükselen yol boyunca yürüdüğünüzde manzaranız bu olacaktır. Yalnızca bu değil ki, körfeze kıyısı olan Bayraklı'dan taa Çiğli'ye kadar rahatlıkla görebilirsiniz. Ehh bu yokuşa kadar gelmişken 20-30 metre daha yürüyerek Ümran Baradan Çocuk Müzesi'ne de uğrarsınız artık. Ben o müzeye giderken çektim bu fotoğrafı da. 😊

Tarihi çarşıdaki yolculuğumda sabırla okuyarak bana eşlik ettiğiniz için sonsuz teşekkürler...Doğa ve sevgiyle kalın.